30 Ocak 2011

Othello



Devlet Opera ve Balesi'nin sergilediği Othello Balesi, Verdi'nin operası, ile modern baleyi eklektik bir biçimde sahneye koyuyor...Yer yer Tarantino filmlerinden fırlamış müziklerle bölünen opera eseri, son derece modern dekorlarla (neon lambalı koltuk, kırmızı deri koltuk, tv ekranı, küvet, v.b...) ilginç bir havaya bürünüyor... Oldukça gerçekçi bir şekilde segilenen Othello'nun karısını katletme sahnesinde sanatçılar sırılsıklam oluyor...Klasik bir eser, klasik bir şekilde sergilenir tabusunu yıkan, bu ilginç eserin yaratıcılarını, sınırları zorladıkları için tebrik etmek lazım...

Aşk, kıskançlık, ihtiras ve trajedi

FESTEN-Koleksiyon


Az önce DOT'un Koleksiyon'un mağazasında segilediği "Festen" oyunundan geldik. Uzun zamandır bu kadar başarılı bir gösteri izlememiştim. Soğukta, neredeyse kar yağarken dış mekanda başlıyor oyun, ve seyirciler de oyuncularla birlikte kutlama salonuna alınıyorlar... Mekanın başarılı kullanımıyla, içeride ve dışarıda oyunun adeta içindesiniz... Sahne tasarımı alışılmışın dışında...Oyunculuk ve rol samimiyeti her oyunda görülmeyecek kadar kaliteli...Daha çok dizilerden tanıdığımız genç oyuncularla birlikte tecrübeli oyuncular tam bir uyum içinde... Özellikle, Cemil Büyükdöğerli, Rıza Kocaoğlu, Şebnem Bozoklu, İpek Bilgin, Köksal Engür, Murat Daltaban, Umut Kurt, izlemeye değer...

Konu mu?:
Aile, babanın 60. doğum günü kutlaması için bir araya gelmiştir.
Baba için hazırlanan bu kutlamaya, ailenin birbirinden uzak yaşayan fertleri ve dostları katılır.
Yakın zamanda, kardeşlerden biri intihar etmiştir...
Kutlama yemeği ile birlikte ailenin yıllardır gizli kalmış sırları yavaş yavaş ortaya dökülmeye başlar ve düzen bozulur !!!
Mutlaka izleyin ve kutsayın...

23 Ocak 2011

Hey You - Pink Floyd Music Video-SEVERİM, SEVECEĞİM

Özel Hayatlar


Dün Profilo'da "Özel Hayatlar" oyununu izledim. Cihan Ünal'ı iki seferdir komedide izliyorum ve dramdan daha başarılı olduğunu düşünüyorum. Oldukça iyi bir performans sergiliyor, Hande Ataizi de umduğumdan daha doğal ve başarılıydı; inceliğine ise gıcık olduğum söylenebilir :))

16 Ocak 2011

Paris Caddeleri 2010




10 Mayıs
Metrolarla St.Augustin'deki otelimize geldik. Yerleşip sokağa attık kendimizi...İlk durak Madeline Kilisesi, yürüyerek Concorde Meydanı ve Champs Elysees Caddesi...İlk cafe LaDuree'de yenen Club Duree ve 1 kadeh şarap, milföylü pasta ise asla umduğum gibi değil...Kesmedi Arc de Triomphe'ye kadar gittik, üst kata asansörle çıkılabiliyor ama inişte 284 basamak sizi bekliyor...Çok yağmurlu bir havada otele döndük.


11 Mayıs 

Musee d'Orsay'a gittik. İğrenç bir kuyruk olduğundan vazgeçtik. Quartier Latin Bölgesi'ne yürüdük. St.Germain Caddesinde Cafe Flore'de sıcak çikolata içtik. Çok yağmur var. Metro ile Pompidou'ya gittik; Salı günü kapalıymış:(( yürüyerek Notre Dame Kilisesi'ne gittik...Etkileyici...Türk gençlerle karşılaştık...Yürüyerek Cafe de Paris yiyebileceğimiz, St.Germain Caddesindeki lokantaya geldik. Kapalıymış, şunu anladık ki Paris'te her istediğiniz, istediğiniz anda olamıyor...Sonuçta Cafe Las Deux Magots'da (-ki burası sanatçıların uğrak yeriymiş) süperrrrr macorenli pasta, jambonlu kiş, sandviç ve şarap molası verdik. Hotel des Invalides'e girdik. Hiç sevmedim. Faransız terihi hiç ilgimi çekmiyor.Napolyon'un mezarı da...Gelmişken Eiffel'e de gidip fotoğraf çektik. Daha önce çıktığımız için üzerine çıkmayı es geçtik. Hava çok soğuktu. Palais de chaillot'a yürüyüp resim çektik. Sonra donmaya beş kala otelimize döndük.


12 Mayıs 
Sabah ilk iş Louvre'a gittik. Süper yorulduk. Yıllar önce de burayı gezdiğim gün ayaklarımın altı nasır toplamıştı ve 12 sene geçmesine rağmen hala düzelmedi. Bu gittiğimizde anladık ki müzede en görülecek şey Mona Lisa...akabinde soluğu Musee d'Orsay'da aldık. Cafesinde birşeyler yedik. Çok yorgun olduğumuzdan dura otura koleksiyonu gezdik. En gözde parçalar Van Gogh, Monet ve Rembrant. Mr. Bean Filmine konu olan Ressamın annesinin portresini ise dolaştık bulamadık; burada değil mi acaba...Durmadık oturmadık Champ Elysee'ye geldik. Biraz alışveriş yürüyüşü ve ardından Chez Leon... Paris'in en gözde midyecisi olan lokantada Leon Special'i önerebilirim; bir nevi kabuklu midye çorbası, suyunu sona saklamadan midyelerle birlikte tüketmek lazım çünkü çok fazla geliyor.

13 Mayıs

Sabah Pigal'e gittik. Caddede yürüdük. Trene binip Montmatre'ı gezdik. Sacre Coeur'a çıktık. Kiliseye daha önce girdiğimizden sadece sokaklarını gezdik. Ressamlar meydanı çom eğlenceliydi. 1'er kadeh beyaz şarap içtik.Yine afişlerden aldım sonra HardRock Cafe'de unuttum. Nacho ve üstüne rib çok iyi geldi... Pompidou'ya geldik. Çok uzun kuyruğa rağmen içeriye girdik. 12 Euromuza kıyamadığımız için sadece shoplarını ve girişi gezdik. Akşamüstü Rivoli Caddesinde biraz alışveriş ettik. H&M'i buldum:)) Sonra istikamet St.Germain; kilisede ayin ve kitapçıları gezdikten sonra meşhur et lokantasına gidebildik. Kapıda yalansız 100 kişi vardı, yılmadık, bekledik ve süper yedik. Cafe de Paris benzeri bir et, patates, şarap, ve limonlu parfeden oluşan yemek nefisti. Lokantanın ismi mi: Restaurant L'entrecote ve kesinlikle rezervasyon geçerli değil.

Vanya Dayı

Tiyatro Pera'nın sahneye koyduğu Vanya Dayı'yı izledik. Çehov diyor ki: 200 sene sonra, dünyaya gelen birileri, bugün bizim hayatımızı boşa geçirmiş olduğumuz için bizden hesap soracak mı? İşte ana tema bu, bugün hangimiz hayatını sıkıcı ve boş buluyor, hangimiz yaşadığı hayattan ve yaptıklarından mutlu...Konu, 1900'lü yıllar Rusya'sının pastoral hayatının tekdüzeliğini işlemekte...Dayıyı oynayan Levend Öktem ile doktoru oynayan Selçuk Yöntem çok başarılı bir oyun çıkartıyor, oldukça sıkıcı ve tekdüze bir konuyu izlenilebilir hale getiriyor...(Çehov kusura bakmasın, zamanında çok sıkılmış anlaşılan)...Klasik tiyatro sevenler kaçırmasın...

9 Ocak 2011

Until The Last Moment - Yanni -ŞU SIRALAR FAVORİMİZ

Kazanan Yalnız mıdır?


























Kazanan Yalnızdır, yaklaşık 1 ay önce başlayıp zorla bitirebildiğim bir kitap... Paulo Coelho çok beğendiğim bir yazar ancak bazı kitaplarında kendini fazlasıyla tekrar ediyor ve sıkıcılaşıyor. Hac, Zahir, Simyacı kitaplarının ele aldığı konu, Portebello Cadısı ve Brida kitaplarının konuları aynı olayların çevresinde gelişiyor. Bu kitapta ise Cannes Film Festivalinin ve katılanların içyüzünü konu alırken eski karısını tekrar elde etmek isteyen bir seri katilin öyküsünü anlatıyor. Coelho için yeni bir konu...Başta ilginç gelse de sonuna doğru sıkıcılaştı ve kötü bir finalle sonlandı... Değişik bir Coelho için okunmalı diyorum...



 O Vencedor Esta So



3 Ocak 2011

Bir de baktım yoksun - Yekta Kopan

Günümüzde NTV'nin kültür içerikli programlarından tanıdığımız, çocukluğumun OKUL RADYOSU ve nice çocuk radyo piyeslerinin seslendiricisi Yekta Kopan'ın kitabını 2 saat içinde bitirdim. Ne zamandır öykü kitaplarına küsmüştüm . Ama bu kitabı çok beğendim, tüm öykülerinde ele aldığı babasını kaybetmesiyle ilgili duyguları ve babasıyla geçmişten beri süregelen ve bitmeyen hesaplaşmaları... Aslında öykülerden oluşan, roman havasında bir kitap... Babanızı kaybettiyseniz ve hala unutamıyorsanız, ailenizle ve kendinizle iç hesaplaşmalarınız bitemiyorsa, burada kendinizi bulacaksınız...