22 Mayıs 2011

Tanrı Beni Görüyor mu? - Murat Gülsoy




























İlk kez Murat Gülsoy'un bir kitabını okudum. Uzun süredir öyküleri hayatımdan çıkarmıştım; romanları tercih eder olmuştum. Bu kitap ilginç bir deneyim oldu. Murat Gülsoy'un kitabını üçe bölmek lazım... “Bize Kuşdili Öğretildi” çizgi öyküsü bir tampon olarak kullanmış... İlk bölüm, oldukça şaşırtıcı öykülerden oluşuyor, keyifli bir zaman geçiriyor, bir çırpıda resimli öyküye geliyorsunuz. Çizgi öykü, inanılmaz güzel geliyor, hem hüzünlü, hem ilginç... Son kısımda ise yazar, o ana kadar sunduğu iyi şeylerin hatırına size farklı bir tarz sunuyor; doğrusu tam olarak ne anlatıldığını anlamadığım tuhaf yazılar ve hikayelerin içinde buluyorsunuz kendinizi, ama okumaya devam ediyorsunuz ve bir bakmışınız bitmiş... Yazarın diğer kitaplarını da okumak istiyorum; bu kitap bende bu hissi uyandırdı... Değişik ve çağdaş öykücülük örneği olarak "şiddetle" tavsiye ediyorum...





ŞARKINI SÖYLEDİĞİN ZAMAN, İnci Aral



İnci Aral, modaya uyup, dönem filmlerini aratmayacak bir kitap yazmış... "Şarkını Söylediğin Zaman" kitabını iki günde bitirdim, baştaki klişeler beni oldukça sıktı (bknz: seneler sonra Türkiye'ye dönen adeleli ve orta yaşının en güzel çağlarını yaşayan adamla genç, feleğin sillesini erkence yemiş genç kadın etkileşimi). Akabinde geriye dönüşler ve "Hatırla Sevgili", "Bu Kalp Seni Unutur mu?" ve "Öyle Bir Geçer Zaman ki" ayarında bir hikaye... Esas kızın olaydaki rolünü herkes mi erkenden sezdi acaba? Zamanın nedensiz devrimciliği çok iyi irdelenirken günümüzde geçen aşk hikayesi biraz zorlama olmuş... Doğrusu kitabın sonunda adam veya kız aşktan vazgeçse daha mı manalı olurdu bilemedim ama bu amca- yeğen ilişkisinin aşka dönüşmesi de biraz ölenlere saygısızlık gibi geldi... Bilemedim ama bu aşk yürümez...
Okuyun ; hemen bitiyor, karar verin, tartışalım:))





3 Mayıs 2011

"Firarperest ", "Kağıt Helva"yı Yedi!..."



Elif Şafak'ı bu kadar popüler olmadan önce de okuyordum. İlk kez Metis kitabevinde çıkan Bit Palas romanını okuyup hayran olmuştum (bunda yayınevinin reklam politikası çok etkili olmuştu; idefix'ten ısmarladığım kitaplarla beraber Bit Palas'ın minyatür boyda tanıtım kitaplarını yollamışlardı; bu da benim ilgimi çok çekmişti). Daha sonra eski ve yeni tüm kitaplarını okumaya başladım. Fikirlerime ters düşen davranışlar sergilese bile bugüne kadar yazarın iyi bir okuru oldum... Ama Elif Şafak ben ve benim gibileri daha fazla sömürme artık istersen... "Kağıt Helva" çıktı koşarak aldım; bir baktım eski kitaplarını pişirmiş önüme koymuş; ya Firarperest'e ne demeli... Zaten iyi bir yazarın bir gazetede haftalık yazı yazmasını doğru bulmazken bir de bakıyorum marifet gibi şimdi de bu yazılar pişirilip ortaya konmuş...Biraz sert kaçtım belki ama sıkıldım ben bu durumdan... Yeni kitabını yine de umutla bekliyorum...








Juliet Çıplak, Nick Hornby



























Sıkıcı bir İngiliz kasabasındaki monoton bir hayatı paylaşan Annie ve Duncan farkına varmadan birlikteliklerinin 15. yılını yaşamaktadırlar. Tek ortak paydaları Tucker Crowe isminde eski bir müzisyendir. Duncan, Tucker'in en büyük hayranıdır, ve bu durum ve artı çocuksuzluk Annie'yi artık oldukça germektedir. Annie, Tucker'in yeni çıkan albümüne ve şarkılarına "kötü" deme cesaretini gösterir. Bu durum, Duncan'ın Annie'den uzaklaşmasına, Tucker'ın ise bir vesile ile Annie'nin yeni hayatına dahil olmasına sebep olur. Tucker ise artık yeteneksiz bir müzisyendir ve 4 başarısız beraberlikten olan 5 çocuğu ile boğuşmak durumundadır.
Yazar, Nick Hornby ilginç bir yaklaşımla iki değişik yaşamı kesiştirirken aslında birgün herşeyin farklı bir boyut kazanabileceği umudunu herkese empoze ediyor. Keyifle okuduğum kitabın sonu "küt" diye bitti. Biraz daha romantik sonlar istiyorum galiba...




Juliet, Naked




1 Mayıs 2011

CAM


Levent Kazak'ı oldum olası başarılı bulurum. Bu kez incelikli bir tiyatro oyunu yazmış, bir "cam açılıyor" ve hayatlar değişiyor. İlk yarıda çok tekdüze giden bir senaryo, ikinci yarıda ya böyle olsaydı ile size aynı kişiliklerin farklı yönlerini gösteriyor... Demek ki insanlara tek bakış açısıyla yaklaşılmayacak... Mete Horozoğlu, tiyatronun biraz abartılarak yapılması gerektiğini düşünüyor bence, oyunu sürüklüyor ama ekranda kesinlikle daha doğal ve başarılı; Dolunay Soysert ise bana hep abartılı bir oyuncu olarak gelmiştir; Selen Uçar, dul, erkek delisi ve ortalık mikseri rolünü başarıyla canlandırırken en çok alkışı hakediyor...Deniz Çakır ve Bülent Alkış, rollerinin hakkını veriyor... Sevimli bir komedi izledik, o kadar....