15 Ağustos 2011

AZ, Hakan Günday


Hakan Günday'ı nasıl bilirsiniz? - iyi bilirizzzzz - ve daha da iyi bileceğizzzzzzz....


Günümüz yazarlarının yeknesaklığından başarıyla sıyrılan yazarlardan biri, ve son dönemde okuduğum Türk yazarların kitapları içinde en kayda değer kitap... AZ adının aksine çok şey anlatıyor ve okuyucuyu arada bir kamçılıyor, serseme çeviriyor... İlk Derda'nın yaşadıkları sert derken ikinci Derda'nın çocuk haliyle yaşadıkları insanı dehşete düşürüyor... İkisi de küçücük hayatlarına çok şey sıkıştırırken birbirlerini bulduktan sonraki yaşamlarında az ile yetiniyorlar... Oğuz Atay konusuna gelince, niye bu kitaba misafir kahraman olmuş çözemedim, başta çok hoşuma gitse de sonradan "kesişen hayatlar" klişesine alet edildiği için pek sevmedim... Hakan Günday, sıkılmadıysa da ben sıkıldım paralel ve buluşan hayatlar örgüsünden, keşke iki Derda da ayrı ayrı yaşasa ve hiç kesişmeden durduk yerde "küt" diye beraber olmaya başlasaydı diyorum... Tek beni rahatsız eden noktayı söylemesem çatlardım, ama kitaba şapka çıkartmak lazım...

"Belki de hayat yanlış anlayınca güzeldi. Sadece yanlış anlayınca. Ama her şeyi."




"Kaybedenler Kulübü"ne üye misiniz?


90'lı yılların en cesur radyo programını yapan ikilinin hikayesi çok sade ve alılcı bir şekilde senaryolaştırılıp sinemaya aktarılmış... O zamanlar ben de sıkı bir özel radyo takipçisi idim... Öğrenci evimizde radyo hiç kapanmazdı, şu anda esiri olduğumuz televizyon ise hiç açılmazdı... Ama açıkçası "Kaybedenler Kulübü" programını hiç hatırlamıyorum, belki birkaç kez rastlamış, diyalogları beni sarmamış olabilir (biz biraz "tiki" gençlerdik sanırım)... Şu an bir kült olacağını bilseydim keşke... Film, çekim teknikleri, oyuncu kadrosunun mükemmelliği ile benim beğenimi kazandı, oysa ki yönetmen Tolga Örnek'i en son "Hititler" filminde bırakmıştım -ki yarısında kendi isteğimle çıktığım tek filmdir, çok sıkılmıştım... 10 sene zarfında çok aşama kaybettiğini söylemeden geçemeyeceğim. Bu kez film tadı ağır basan bir belgesel çekmiş... Son yıllarda çekilen Türk Filmleri furyasında "iyi" yapılmış işlerden biri... ÇOK SEVDİM!

Hayvan Çiftliği, George Orwell
























George Orwell'dan reel sosyalizmin eleştirisi diye yazıyor tüm tanıtımlarında... Bu kitabın kahramanları hayvanlar, ancak temelde insanın en kötü hayvan olduğunu algılıyoruz... Hayvanlar zulüm gördüklerinden yakınıp örgütlenerek "insan" sahiplerini kapı dışarı ediyorlar... Ve kendilerine yeni bir dünya kuruyorlar, ancak bu dünyada da ezilenler yine eziliyor, sömürülenler yine sömürülüyor... Genelde pek sevilmeyen hayvan olarak bilinen domuzlar çiftliği ele geçiriyor, en kötü hayvan olan insanla işbirliği yaparak en kötünün kötüsü olarak kitabı da ele geçiriyorlar... Kitabın bir diğer adı "Bir Peri Masalı" ancak sonu başından belli olan acımasızca bir hayatın masalı olabilir bu...Tüm masallar iyi biter diye bir kural yok ya...Bu kitabı okumak için bu yaşıma kadar beklemiş olmaktan utanıyorum, her yaştan herkesin tekrar tekrar okuyarak her seferinde aldığı hazzı not etmesi gereken nadir kitaplardan biri... bir diğer "Küçük Prens"...



Animal Farm





SERENAD- Zülfü Livaneli


Zülfü Livaneli çok takdir ettiğim bir sanatçı... Durum böyle olunca her yaptığını izlemek, her yazdığını takip etmek lazım (Veda filmi bir felaketti...) Serenad kitabını Fransa gezimizde okudum...Gündüz 15.00 sularında havuz başında başladığım kitap gece 3.00 sularında bitti... Kitabın yarısında ağlamaktan ölüyorum zannettim; adam kanserdir ölecektir ya bu bana yetti (algıda seçicilik) Neyse bir ara kendimi topladım da sonunu görebildim... Zülfü Livaneli bu kez bir kadın kitabı yazmış, bir kadının ağzından, kadınca yaşanan bir hayat... Sevdim mi, bilemiyorum çok etkilendiğimi söyleyemeyeceğim...Galiba O'ndan daha iyi şeyler bekliyorum... ADA veya ENGEREĞİN GÖZÜNDEKİ KAMAŞMA gibi...