25 Nisan 2012

Yatak- David Whitehouse



"Belki de haklıdır. İnsana mucizevi bir kalp verip, sonra da onu milyonlarca ufak parçaya ayıran bu şey, hayat mı?

Beklemeniz söylenen hiçbir şeyin gerçekleşmemesi?

Eğer hayat buysa, yataktan çıkmaya değer mi?"

İşte kitabımızın ana konusu bu; hayattan neler bekliyoruz, hayat bize neler veriyor... Çoğu insanın hikayesi kendilerine göre büyük bir hayal kırıklığı...

Mal Ede, küçük yaşlarından beri ilginç bir kişilik... Olmadık yerde, olmadık davranışlar sergiliyor, tüm ailesi onun hayatı çerçevesinde bir hayat yaşıyor... 20'lerine geldiğinde, muhteşem kız arkadaşıyla birlikte yaşamaya başlıyor, vasat bir işi, düzenli bir geliri var, hayatının geri kalanında biliyor ki kendini sadece çalışmak, ödenecek borçlar ve doğacak çocuklar bekliyor.

Ve 25 yaşına bastığı gün tamamen farklı bir hayatı seçiyor. O günden itibaren evden çıkmıyor, her şeyi bırakıp sadece yatakta yatıyor ve sadece yemek yiyor. Sonuçta 20 yıl içinde dünyanın en şişman adamı haline dönüşüyor. Kendine göre ailesine iyilik yaptığını düşünüyor. Yeni hayatı sayesinde annesi kendisine ömür boyu uğraşacak bir meşgale bulmuştur, babası yıllar önceki maden kazasında yaşadığı vicdan azabından kurtulmasını sağlayacak bir vinç icat etmiştir, kardeşi ise normal şartlarda kavuşamayacağı sevgiliye- ki bu kişi Mal'in eski kız arkadaşıdır- sahip olmuştur...

Genç bir gazeteci kalemden yazılan bu inanılmaz hikaye, oldukça çarpıcı ve hayatı sorgulayıcı. Gerçekten "iyi hayat" nedir?



Bed




David Bowie - Space Oddity

12 Nisan 2012

Lanzarote - Kanarya Adaları

Mart ayında, Kanarya adalarının en doğusunda yer alan Lanzarote’ye gittik. Buranın sıcaklığı tüm yıl boyunca 20 derece ile 29 derece arasında değişiyor. Bu durum da burayı her daim gidilebilir bir tatil adası haline getiriyor.
Lanzarote, siyah kumsalları, beyaz dalgalarıyla, pek çok küçük krater ve lav akıntısının bulunduğu bir yer. Evler bembeyaz, pencere pervazları ve kepenkler genelde yeşil boyalı, kalın kerpiç duvarlar tipik bir İspanyol mimarisini yansıtıyor.
Lanzarote’nin dağlık ve yerleşim olmayan bölgelerinde kendinizi ay’a veya Mars’a gelmiş gibi hissedebilirsiniz. Bu ada, 100’den fazla volkanı barındırıyor. Burada renkler, kırmızı, siyah, sarı, gri, kahverengi … 6 yıl gibi bir süre zarfında, volkanik patlamalarla birlikte lavlar her şeyi ezmiş, eritmiş, yutmuş. Lavlardan sonra kaktüsler yetişmiş sadece adada, bir de şarap için üzüm…
Ressam, mimar César Manrique ile özdeşleşen Lanzarote, adanın doğal volkanik yapısını bozmadan olağanüstü ve kalıcı güzellikler yaratmış. Biz de “her şey dahil” otelimizde pineklemek yerine araba kiraladık ve gezimize Kaktüs Bahçesi’nden başladık. Burada 1400 ün üzerinde çeşidiyle yaklaşık 10000 kaktüs var.
İkinci durağımız Cueva de los Verdes, burası lavların denize akarken soğumasıyla oluşan bir yeraltı mağarası. Yaklaşık 40-50 kişilik gruplar halinde, yerel bir rehber eşliğinde dolaşılıyor. Sadece 1 km.likkısmı gezilebilen mağarada, kah eğilerek kah tırmanarak bir konser alanına ulaştık. Fonda ruhani bir müzik var. Rehberimiz bize mağaranın oluşumu hakkında bazı bilgiler verdikten sonra turun bitmek üzere olduğunu, ancak bundan sonraki çıkış kısmında çok dikkatli olmamız gerektiğini, uçurumlar ve kuyular yüzünden fotoğraf bile çekmemizi ve tıpış tıpış onu takip etmemizi söyleyip bizi biraz gerdi. Biz de denileni yaptık. Dönüş yolunun yarısında, geniş bir alanda bulduk kendimizi; rehber şimdi burada çok dikkatli olmamız gerektiğini ve çok derin bir çukurla karşı karşıya olduğumuzu söyledi. Ben, uçurumu ve yanındaki ince patikayı görünce, panik atak haline geçtim ve bu mağaranın “ölmeden önce gördüğüm son yer” olduğunu düşünmeye başladım. Eğer o patikadan geçilecekse ben kesin o derin uçurumun dibini boylarım gibi geliyordu. Rehber, önlerden bir turiste bir taş verdi ve uçuruma atmasını, düşme sesinin epey sonra geleceğini söyledi. Veee turist denileni yaptığı an “clop” diye bir ses geldi ve anında o uçurum sandığımız kısmın bir gölet olduğunu suyun helezonlarından idrak ettik. İşte o an rahatlama duygusu ile beraber gelen rehber kadının saçını başını yolma duygusunu zor bastırdım.
Üçüncü durağımız Los Jameos del Agua, Manrique’nin yine doğa harikası mağaraları, doğal gölleri çok iyi kullanarak oluşturduğu bir doğal park… Buradaki volkanik mağaranın bir konser salonu olarak dizaynı çok başarılı…
En son durağımız doğal kraterlerde denize girebileceğimiz Charco del palo oldu… Okyanusun serin sularına girmek biraz tüyler ürpertici olurken, kraterden oluşan doğal yüzme havuzu inanılmaz keyifliydi.
İkinci turumuzda tercih ettiğimiz bölge Timanfaya Doğal Parkı oldu. Bu 52 km2 alanda sadece volkanik oluşumları görüyorsunuz. Her yer soğumuş lav, pek çok turist deve üzerinde buraları gezmeyi tercih ediyor. Bence bu alan, bu adanın son derece ürkütücü bir alanı. Sanki şeytanın adasındayız. Sanki her an yeni bir patlama olabilir… “Aman tanrım ne işimiz var burada”…
Oldukça serin bir gündü, adanın diğer plajlarına bir göz attık sonraki durağımız El Golfo oldu. Burası doğal yeşil renkli gölüyle, doğal bir anfitheatr görünümünde.
Volkanların oluşturduğu ürkütücü doğallığı biraz olsun yumuşatan César Manrique’nin evi ise son durağımız oldu. İnanılmaz detaylarla, tavanı delen ağaçlar, minik avlular, bambeyaz havuzlar, mağara geçişler, odaların içine taşarak gelmiş izlenimi veren volkanik kayalar, geniş camlar, tamamen araziye ve adaya saygılı bir ev ; işte iyi mimarlık dedirtiyor.
Biraz da yediklerimizden bahsedelim. Bir kere bol bol İspanyol şarabı ile hafif şampanya tarzı bir içki tükettik. Tapaslar her öğlen tercihimiz oldu. Masa boyutundaki, gözümüzün önünde yavaş yavaş pişen dev Paella ise tatile damgasını vurdu diyebilirim. Keşke iki tabak yeseymişim tadı hala aklımda…

1 Nisan 2012

Tom, Dick ve Harry



Bir Ray Cooney komedisi olan "Tom, Dick ve Harry" tiyatro Akla Kara tarafından Bahariye'de eski Broadway Sineması'nın yerinde sergileniyor. Bu sene ilk defa bir tiyatroya gülme amacıyla gittim. Çok fazla araştırma yapmadım, "yılın en iyi komedisi" sloganına kanıp internetten biletimi aldım.
Salon ve sahne, çok küçük, oyunla adeta iç içesiniz. Bu durum bence oyun için tam bir avantaj... Tom ve Linda'nın mutlu bir evliliği vardır. Hayatlarında tek eksik şey olan çocuktur. Evlat edinme ajansından bekledikleri müdür, onları ve evlerini kontrol etmek için 1 saat sonra gelecektir. Tom'un küçük kardeşi Dick, onlarla beraber yaşamaktadır, Tom'un karavanıyla yaptığı kaçakçılık turundan yeni dönmüştür ve beraberinde yanlışlıkla iki kaçak göçmen getirmiştir. Büyük kardeş Harry ise, Tom'un yaşadığı evi ev sahibinden ucuza alabilmesi için parlak bir fikir düşünmüştür; çalıştığı hastaneden çaldığı kadavrayı bahçeye gömecek ve bu da evin değerini düşürecektir. Bayan Potter tam vaktinde denetime gelir...
Ortada dolaşan ceset parçaları, kaçak içki ve sigara kolileri, kaçak göçmenler, şüpheci bir polis ve hiçbir şeyden haberi olmayan Linda... Hayatı 1 saat içinde tam bir kabusa dönen Tom, içine düştüğü durumlardan sıyrılabilmek için yalan üstüne yalan söyler...
3 kardeş gülmekten karnımızı ağrıtırken oyun nasıl bitmiş anlamadık... Laurel ve Hardy taklitleri ise müthişti...Ece Uslu, Savaş Özdural, Kerem Kobanbay ve Hakan Altuntaş'ın başrolde olduğu oyunda, kast çok iyi oluşturulmuş, herkes rolünün hakkını veriyor. Daha iyi reklamlarla, daha çok kişi tarafından seyredilmeyi hak eden bir oyun; hepimiz çok sevdik...


Prag Mezarlığı - Umberto Eco







Umberto Eco'nun "Prag Mezarlığı" kitabı, yazarın diğer kitapları gibi kolay kolay okunamayan, zor bitirilen bir kitap... Eco, bana her zaman için bir beden büyük gelmiştir. Bunu söylemekten asla rahatsız olmuyorum çünkü biliyorum ki onun kitaplarını okuyup bitirmek herkesin harcı değildir. Ama ben inat ettim, allem ettim kallem ettim, aynı sayfaları bi daha bi daha okudum ve kitabı bitirdim...
Kitabın özünde konu edilen, Hitler’in Yahudi soykırımını haklı görmesine temel oluşturduğu söylenen Siyon Bilgelerinin Protokolleri’nin gerçekliği ve ortaya çıkış hikayesi... Bu oldukça ilginç konu, 1897 yılında, kitabın kahramanı noter Simonini'nin, yaşadığı olayları unutmamak ve karıştırmamak için yazdığı günlüklerle işlenmektedir. Simonini, kimlik karmaşası içinde kah kendini öldürdüğü Pederle karıştırırken zamanın ünlü Masonları ile ilişkilerini anlatır. Gelelim Siyon Bilgeleri Protokolleri'nin ortaya çıkışına: Yaygın bir kabule göre, farklı Yahudi cemaatlerinin hahamları tarafından, Prag'daki eski Yahudi mezarlığında bir araya gelinerek hazırlanan söz konusu protokoller dünyayı ele geçirmek ve Hıristiyanlığı yok etmekle ilgilidir. Komplo teorisi, bu protokolleri daha sonraları Hitler'in 'harekete geçmesinin' kaynağı olarak göstermeye kadar uzanır.

Eco, keşke bu kadar ilginç bir konuyu, herkese hitap eden bir dille yazsaydı. Kendisine saygım sonsuz ama yok satan bu kitap pek çok okur tarafından yarım bırakılıyorsa ne kıymeti var?







Il Cimitero di Praga