30 Eylül 2012

Çoluk Çocuk - Patti Smith


"...Robert hakkında, bizim hakkımızda yazabileceğim daha pek çok hikâye var. Ancak anlattığım hikâye bu. Anlatmamı istediği hikâye bu. Sözümü tuttum. Dünyanın kara ormanına dalan Hansel ile Gretel gibiydik. Asla hayal bile edemeyeceğimiz cazibelerin, cadıların ve iblislerin yanı sıra ancak bir kısmını hayal ettiğimiz ihtişamlarla karşılaştık. Bu iki genç adına hiç kimse ne konuşabilir, ne de birlikte geçirdikleri günler ve geceler hakkında doğruyu söyleyebilir. Bunu sadece Robert ile ben anlatabiliriz. Onun deyişiyle, bu bizim hikâyemiz. Ve o gittiği için, bunu size anlatma görevini bana bıraktı. “ diyor Patti Smith "Çoluk Çocuk" kitabında... 68 kuşağının ne olduğunu biz sonradan doğanlara en doğru şekilde aktarıyor.


 Patti Smith ve Robert Mapplethorpe, 20'li yaşlarında NewYork'ta tanışırlar. İkisinin de amacı sanatçı olmaktır. O yıllarda ünlü ve ünsüz pek çok sanatçıyla birlikte görürüz onları, bir taraftan açlık, bir taraftan parasızlık, aynı odayı, aynı hayatı, aynı ekmeği paylaşırlarken önce sevgili olurlar, ardından  eşsiz bir dostluğa adım atarlar. Bulundukları çevre ve yaşadıkları Chelsea Oteli'nde, Salvador Dali'den Bob Dylon'a, Janis Joplin'den Jimmy Hendrix'e, Andy Warhol'a kadar pek çok ünlüyle yolları kesişir. Robert, fotoğrafçılık alanında adından sıkça söz ettirirken, Patti, müzik konusunda aranılan bir isim haline gelir. Bir müddet sonra yolları ayrılır, Robert, erkek arkadaşıyla NewYork'ta yaşamaya devam eder, Patti ise evlenip NewYork'tan ayrılır. Robert'a AİDS teşhisi konduğunda Patti, ikinci çocuğuna hamiledir. 
Uyuşturucunun, alkolün, ilişkilerin had safhada tüketildiği yıllarda, hoş görünün, paylaşımın, aşkın, sanata tutkunun ve dostluğun en güzel hikayesini anlatmış Patti Smith. Kitapta bahsedilen, sanatçıların, kitapların, eserlerin, müziklerin, filmlerin ancak yarısından bilebildiğim için zaman zaman mutsuz olsam da, Robert Mapplethorpe'un anısına yazılmış olan bu epik destanı yine de zevkle okudum. 



Just Kids





25 Eylül 2012

22/11/63 - Stephen King


Stephen King bu romanında, 1958-63 Amerika'sına ışık tutarken o yılları yaşamış kadar oluyorsunuz. Jake Epping, edebiyat öğretmenidir. Yakın dostu lokanta sahibi Al Templeton, bir gün onunla en önemli sırrını paylaşır. Al, kanser hastasıdır ve çok az ömrü kalmıştır, lokantasının kileri ise bir tavşan deliğine (rabbit hole) açılmaktadır. Al, tesadüfen keşfettiği bu delikten geçince kendini hep 1958 yılında bulmuştur. Geri döndüğünde ise şimdiki zamandan sadece 2 dk. ileriye döner. Al, bu günkü dünyanın kötülüklerini, 1963 yılındaki Kennedy suikastına bağlamaktadır. Tüm gayreti 1958 yılından 23/11/1963 tarihine kadar olan süre içinde eskinin Amerika'sında yaşayıp suikaste engel olmaktır ama tarih hep direnir ve Al başaramaz. Bayrağı Jake'e devretmeye karar verir ve onu ikna eder. Jake birkaç sefer tavşan deliğinden geçer ve tarihe basit müdahalelerinin nelere yol açtığını görür. Sıra suikastı önlemek için gitmeye gelir. 60'lı yılların Amerika'sında kendine yoktan bir kimlik yaratır, hatta aşık bile olur... Kendi halinde edebiyat öğretmeninin yeri geldiğinde, kötülerle savaşmak için cani bir katile dönüştüğünü görürüz. Suikastı önleyen Jake, günümüze döndüğünde, nükleer savaştan bitik, renksiz bir dünya bulur. En son olarak delikten yine geçer ve her şeyi sıfırlar... 



Stephen King, herkesin inanmakta zorluk çekeceği zamanda yolculuk hakkında yazmış, her ne kadar ütopik olsa da beni 816 sayfa soluksuz okuttu... Sadece Saddy ile yaşadığı yıllar biraz aşk romanı gibi fazla kaçmış ve baymış, gerisi ise şahane... King ile geçmişe inandırıcı ve gerilimli bir yolculuğa çıkarken, Kennedy suikastına ve Oswald ailesine tarihi bir çerçeveden bakıyorsunuz. 




 11/22/63




16 Eylül 2012

Tibet'in Gençlik Pınarı I-II - Peter Kelder


Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat" kitabının ilk cümlesi gibi:
"Bir kitap okudum hayatım değişti."
Bahsettiğim, Dharma Yayınları tarafından iki kitap halinde basılan  "Tibet'in Gençlik Pınarı I ve II" . Bir zamanlar Himalayalar'da bir manastırda nesilden nesile aktarılan gençlik sırrı ve o sırrın peşinde İngiltere'den kalkıp o dağlara giden ve 10 yıl kaldıktan sonra tamamen yenilenmiş gençleşmiş olarak dönen ihtiyar albayın hikayesi, ilk 1939 yılında Peter Kelder adlı bir Amerikalı tarafından "Ancient Secret of the Fountain of Youth" (Gençlik Pınarı'nın Tarihi Sırrı) adıyla kitaplaştırılmış. 
Tibetli Lamaların gençliklerini korumalarının ardındaki sır, her gün düzenli olarak yaptıkları bir kaç canlandırıcı yoga hareketinde gizlidir.


Bedenin yedi enerji girdabı (çakralar) ;

1-omurganın kökü, 2-karnın alt kısmı, 3-midenin üst kısmı, 4-göğsün ortası, 5-gırtlak, 6-alnın ortası ve 7-başın tepe noktasıdır.


 Enerji girdaplarının tümü de belli bir hızla ve eşit hızlarla döndüklerinde, bedenin sağlığı mükemmele ulaşır. Bu girdaplarda yavaşlama olursa yaşlanma ve sağlık problemleri başlar. İşte Tibetli Lamaların uyguladığı bu 5 yoga hareketi (5 ayin), bu çakraların normal hızında dönmesine yardımcı olur. Bu kitaplarda, 5 ayin anlatılırken ayrıca yapacağınız renk ve ses meditasyonlarından da bahsedilmekte. 

Denemekte fayda var diye düşünüyorum ilk hafta hareketleri 3'er kez yapıyorsunuz. Sonra her hafta 2 arttırarak mükemmel sayı olan 21'e kadar çıkıyorsunuz. Sadece 15 dakikanızı alıyor. Kim bilir belki de gençlik hep elimizin altında ama sırrını bilene...























The Eye of Revelation

 Ancient Secret of the Fountain of Youth: Book 2




13 Eylül 2012

Benim Çılgın Ailem - Elizabeth Kelly



Bu yazın tüm kitap dükkanlarında bestseller olan "Benim Çılgın Ailem" kitabını okumasam ayıp olurdu... "Bestseller" konusunda her zaman hayal kırıklığına uğrarım. Yine öyle oldu... Kitap son derece manasız cümlelerle başladı ve ben ilk iki bölümün sonunda bir kenara atmamak için kendimi zor tuttum... 


Annesi ve babası tarafından köpek isimleri verilen Collie ve Bingo, birbirine zıt iki kardeştir. Bingo annesi tarafından çok sevilir ve her zaman kayırılırken Collie, nefret edilen çocuk konumundadır. Bu duruma tek sebep kız yerine erkek olmasıdır. Alkolik baba ve amca ise sadece olayları karıştırıp sızmayı bilirler. Roman, Collie'nin ağzından anlatılır. İncir çekirdeğini doldurmayan olaylarla kitabın yarısına gelince birden şok edici bir gelişme olur: Bir kaza sonucu Bingo, hayatını kaybeder, bu konuda suçlanan ve kendini suçlayan, kardeşini kurtarmak için ölüme atlamayan Collie olur. Annesi de Bonnie'nin ardından kalp krizi geçirerek ölür. Bundan sonra Collie'nin zengin dedesiyle ve alkolik aile bireyleriyle ilişkisi, kendini bulmak için misyoner olarak El Salvador'a gidişi, orada ölümden kendini zor kurtarışı, ülkesine dönünce okuyup doktor olması ve yine kazayla bir çocuğu ölümüne sebep olması gibi olaylar anlatılır ve hayat devam ederken kitap birden biter...

Kitapla ilgili her şeyi yazdım ki okumaya yeltenmeyin. Yazar biraz Gabriel Garcia Marquez'in etkisinde kalmış galiba, onun kitaplarında bu kadar birbiriyle ilintisiz aile ilişkileri, olağanüstü hikayeler bulursunuz ama edebiyatın da en iyisini okursunuz. Bir ilk kitap olarak yazar Elizabeth Kelly'e "olmamış" diyorum... Vakit kaybı...


Apologize, Apologize!




Mehmet: Fay Kırığı 1 / Emine: Fay Kırığı 2 - Mehmet Eroğlu



Mehmet Eroğlu’nun Fay Kırığı 1 ve 2 kitapları, Hakkari’deki askerliğinin ardından 15 yıl boyunca hiçbir işte dikiş tutturamayan Mehmet Esen karakterinin çevresinde geçer. Günümüzde muhafazakar kesimin eline geçen zenginlik, bu kesimi temsil eden bir ailenin karakterlerinde çok güzel anlatılır. Muhafazakar ailenin oğlu Yakup, şu an batmakta olan bir şirketin hissedarı Cenk, sendika yöneticisi Altan ve şu an bir öğretim görevlisi olan profosör, Mehmet’le asker arkadaşıdır. Mehmet, mayına basan Yakup’u ölümden kurtarmıştır. Yakup yarı sakat ve yarı ölü bir hayat sürerken zenginlikten yükselen ailesine yüz çevirir ve bir tarikat hocasının yanında yaşayıp onun radikal sendikacı fikirlerini benimser. Yakup’un babası Abdullah Bey, Cenk’in ailesine ait tekstil firmasının hisselerini satın alır, genel müdür olarak da her iki ailenin de tanıyıp güvendiği Mehmet seçilir.

Mehmet, muhafazakar çevreye girer ve istemese de onların yaşam çarkına adapte olur. Yakup’un kardeşi, türbanlı Emine ile yaşadığı saf aşk, bu çevreye ayak uydururken pek çok şeyi kabullenmesine, değişik bir dünyaya adım atmasına sebep olur. Emine tüm dürüstlüğüyle ona içinden geçenleri söylerken Mehmet, kendinden ödün vermeden kurallara adapte olur.

2. Kitapta Mehmet ile Emine evlenirler. Tanrı’yı arada bir anan biri ile rabbinin adını ağzından düşürmeyen, her şeyini tutucu ablasının direktifleriyle yerine getiren, evde normal bir genç kadın gibi başı açık ve minilerle gezen, beş vakit namazını ihmal etmeyen, tek amacı çocuklar doğurmak olan ve yaptığı düşükleri, oruç tutmayan, içki içen kocasının lanetine bağlayan bir Emine görürüz.

Mehmet’in kendinin bile bilmediği hırsları onu zirveye taşırken, gitgide karısıyla arasındaki uçurum büyür. Emine en büyük ideali olan çocuk uğruna can verirken, Mehmet, doğan çocuğu ölmeden önce ona geçen mirası, Yakup’un ideali radikal islami kominist hareket uğruna bağışlar ve eski yaşamına geri döner.

Gayet karışık anlatmış olabilirim ama 300 sayfalık ilk roman ve 579 sayfalık ikinci romandan sonra bir de “Rojin” romanı gelecek ki sanırım  o da bu iki kitapta bahsedildiği üzere Türk-Kürt savaşını konu alacak… Mehmet Eroğlu’nun bu üçlemesi, şu an ülkemizdeki etkin çevreleri çok gerçekçi ele alıyor. Biraz ağır okunsa da, 3. Kitabı sabırsızlıkla bekliyorum.



11 Eylül 2012

Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer – Laurent Gounelle




Alan Greenmor, daha annesinin karnındayken babası tarafından terk edilir. Fransız annesi, kendisine baba olarak bir Amerikalıyı seçer ve Amerika’ya yerleşir. Bir müddet sonra bu baba tarafından da terk edilir. Annesinin tek dayanağı olan Alan, zoraki yaptığı spor sayesinde aldığı burslarla okulunu bitirir ve muhasebeci olur ancak mezuniyetinin ertesi günü annesi de ölür. Birkaç sene Amerika’da çalışsa da mutlu olamaz ve annesinin ülkesi olan Fransa’da yaşamını sürdürmeye karar verir. Bir iş bulma şirketinde çalışmaya başlar. Bu arada en büyük aşkı Audrey ile tanışır. 4 ay sonra kız onu terkedince büyük bir bunalıma düşer; Audrey’in dairesinde unuttuğu bir makalede tarif edildiği şekilde intihar etmeye karar verir. Eyfel Kulesi’ndeki Jules Vernes restoranın tuvaletinden kulenin asansör boşluğuna çıkar ve kendini boşluğa bırakacakken karşısına bir adam çıkar. Adam onunla pazarlık yapar; atlamayıp onun dediklerini yaparsa ona şu ankinden daha iyi bir hayat vaat eder aksi takdirde zaten kaybedecek bir şeyi yoktur.
Alan kurtarıcısının peşinde kişisel gelişim sürecine başlar. İsteklerini ifade etmeyi, engelleri ve sınırları koyanın kişinin kendisi olduğunu, korkularıyla yüzleşmeyi öğrenir. Her bir adım bir diğerinden daha zordur. Alan iş hayatında, üst noktalara gelirken kendi iç dünyasını da düzene koyar. Kurtarıcı meleğinin peşinde ilerlerken sürprizlerle ve onun gerçek kimliğiyle yüzleşir. Melek yoksa bir Azrail midir?...
Laurent Gounelle’in kitabının sadece “kişisel gelişim kitabı” olduğunu zannederken güzel ve sürükleyici bir romanla karşılaştım ve merakla bitirdim. Güzelim Paris sokaklarında geçen, içinde iş ve finans dünyasının çılgın çarkından da bahsedilen kitap, beklenmedik bir sona sahip…  Sigarayı bırakmaya yönelik yöntemlerden tutun da çevreyle ilişkilerinize, kendinizi iyi ifade etmenize, karşınızdakine evet dedirme yollarına, beden diliyle karşınızdakine yaklaşmaya kadar pek çok kişisel gelişim yöntemini de zihninizin bir köşesine kaydedeceksiniz...
En güzeli de yazarın kitabı ithaf ediş şekli: “Jean-Claude Gounelle’e (1932-2006) Seni özlüyorum, baba”… Kesinlikle vakit kaybı değil…



Dieu Voyage Toujours Incognito