18 Temmuz 2013

Aşk Seansları - The Sessions


 Küçük yaşta çocuk felci geçiren Mark () belden aşağısını hareket ettirememekte ve günün 20 saatini bir makinanın içinde geçirmek zorundadır. 36 yaşına kadarki hayatı şiir ve edebiyata duyduğu merakla geçer. Dişleriyle tuttuğu bir alet aracılığıyla yazılarını yazmaktadır. 
Mark'ın dini inançlarına bağlı olduğunu ve sık sık rahip () ile dertleştiğini görürüz. Bu yaşına değin kadınlarla ilişkiye girmemiş olan Mark, rahibin ve terapistinin desteği ile bir seks vekili () ile bağlantıya geçer. ( Böyle bir meslek gerçekten varmış. Çok ilginç ama buradaki karakter evli ve çocuklu. Kocasının tek derdi ise Mark'ın karısına yazdığı aşk şiiri. Yani karısı işi gereği müşterileriyle cinsel ilişkiye girebiliyor. Doğrusu tuhaf bir meslek...Ailemden kimsenin yapmasını istemezdim.)
Mark ve hayatında bazı sorunlar yaşayan Cherly arasında gerçekleşen 6 seansta trajikomik olaylar yaşanırken bir yakınlaşma da gerçekleşir. Mark'ın imkansız aşkı, seanslar sonunda maziye gömülmek durumunda kalır.

Pek çok film festivalinden ödüllerle dönen film, gerçek bir hayat hikayesine dayanıyor. +18 olarak sinemalarda gösterilen filmde Helen Hunt'ı hemen hemen giyinik görmek pek mümkün değil ve bence tekrarlanan seks sahneleri son derece sıkıcı olmuş. Engellilerin hayatından bir kesit sunan film, Mark'ın yaşadıklarıyla içinizi burkarken John Hawkes bence inanılmaz iyi bir performans sergilemiş. En iyi yardımcı kadın oyuncu oscarına aday gösterilen Helen Hunt ile birlikte bence John Hawkes de aday olmayı hak etmiş.

Genç Werther'in Acıları - Johann Wolfgang von Goethe

Alman yazar Goethe'nin 25 yaşındayken yazdığı ilk romanı "Genç Werther'in Acıları" 1774 yılında büyük yankılar uyandırmış, bir yandan intihar vakaları çoğalırken diğer yandan  Almanya sokakları bir “Werther salgınına” uğrayarak, ortalığı mavi ceket, sarı pantolon giyen duygulu gençler kaplamıştır. Bir romanın bu etkileri yapabilmesi onu klasik yapmaya yeter de artar bile...
Werther, bir hukuk stajyeridir. Uzun süredir tanıdığı, nişanlı bir kız olan Lotte'ye deli gibi aşıktır. Lotte de Werther'e karşı kayıtsız olmasa da nişanlısı Albert ile evlenir. Werther'e onların yakın bir aile dostu olmak düşer. Bu durum onun acılar içinde kavrulmasına neden olurken Lotte'nin onu bir daha görmek istememesi, Werther'in intiharını hazırlar. Genç adam, özellikle Lotte'nin kocası Albert'tın silahıyla kendi canına kıyar. 
Roman, Werther'in hayali arkadaşı Willhelm’in anlattıkları ve ona yazılan mektuplardan oluşmaktadır. Romanda, kutsal kitaptan pek çok dini alıntı ve gönderme görülür. Kitabın bir yerinde Werther şöyle der: "Tanrım, niçin beni terk ettin!" ... Bu yakarışı kendimizi zorda ve ümitsiz hissettiğimiz zamanlarda hepimiz yaşamaz mıyız? 


"26 Kasım

Bazen kendi kendime şöyle diyorum: Bu alınyazısı yalnız sana vergi. Senden başka herkes mesut. Hiç kimse böylesine acı çekmemiştir. Sonra eski bir şairi okuyorum ve kendi kalbimin içini görüyormuş gibi oluyorum. Derdim çok büyük. Benden önce bu kadar çok acı çeken olmuş mudur acaba?"



 Die Leiden des Jungen Werther



Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli


Söz konusu yazar, sanatçı, yönetmen, besteci, yorumcu Zülfü Livaneli ise ne yapsa benim beğeneceğim kesindir diyerek aldım son kitabını... 
"Kardeşimin Hikayesi", İstanbul'a çok da uzak olmayan eski bir Rum balıkçı köyü olan, Karadeniz kıyısındaki Yalıköy-Podima'da geçiyor. Ahmet Arslan, 60'lı yaşlarında emekli bir inşaat mühendisidir. Annesi ve babasını daha 10 yaşındayken bir trafik kazasında kaybeder. İkizi Mehmet ile birlikte Ankara'daki anneanne ve dedelerinin yanına giderler ve burada eğitimlerini tamamlarlar. İkisi de ODTÜ'den mezun olur. Çalışmak için ENKA firmasıyla Rusya'ya giderler. Burada Mehmet, Rus bir kıza aşık olur. Tercüman aracılığıyla aşkını yaşadığı Olga ile yaptığı bir hafta sonu gezisi sırasında tutuklanır ve tam 1,5 yıl sefil bir halde hapis yatar. Mehmet'in tek suçu Muhammed Arslanov isimli Çeçen teröristle aynı adı taşımasıdır.
Ahmet Arslan, Podima'daki evinde adeta bir inziva hayatı yaşamaktadır. Komşuları Arzu ve Ali ile eve gelen yardımcısı ve onun zeka özürlü oğlu dışında kimselerle görüşmez, tokalaşmaz, son derece gıcık davranışlar sergiler.
Bir gün, verdikleri bir davet sonrası Arzu öldürülür. Şüpheliler arasında Arzu'nun arada bir ziyaret ettiği Ahmet Arslan da vardır. Olayı araştırmaya çalışan genç bir gazeteci kızla yıllar sonra ilk defa insani duygular paylaşır. Ona kardeşinin hikayesini anlatır. Ancak bu olay onu geçmişiyle yüzleştirecektir. Teselliyi kendi yarattığı "sevgili"nin kollarındaki ölümde bulur. 
Aslında konuyu biraz da merak uyandırmak için ve yazara saygısızlık olmasın diye tüm açıklığıyla anlatamadım. Livaneli, bu kez psikolojik bir roman yazmış. Son dönemde moda olan eş cinsellik temasına da değinmeden edememiş. Kitabın sonundaki mektup ve mahkeme kararı ile her şey açıklığa kavuşuyor. 
"Kardeşimin Hikayesi" için Livaneli'nin en iyi kitabı diyemeyeceğim ama tüm kitap boyunca kitaplara aşık bir adam olduğunu bana derinden yaşattı. Bu keyif için ona sonsuz teşekkür ederim.





2 Temmuz 2013

The Words - Çalıntı Hayat

Rory Jansen (Bradley Cooper), en büyük destekçisi eşi (Zoe Saldana) olan genç bir yazardır. Her şeyini  ortaya koyarak yazdığı kitap, pek çok yayın evinden ret cevabı almıştır. Ümitsizliğe düştüğü bir anda, eşinin ona Paris seyahatinde bit pazarından aldığı çantanın içinde bir roman taslağı bulur. Tüm gece oturup sanki kendi yazmış gibi romanı yeniden tape eder. Eşi tesadüf eseri romanı okur ve zorla kitabı bir yayın evine göndertir. Rory, gerçeği eşine söyleyemez; ona da kitabı kendi yazdığına inanmak kalır. Yayın evi tarafından çok beğenilen kitap basılır ve Rory'e büyük ün kazandırır. Bir ödül töreninden diğerine koşan Rory'nin karşısına bir gün gizemli , yaşlı bir adam çıkar. Kitabı yıllar önce kendisinin yazdığını ve eşi tarafından bir tren kompartımanında unutulduğunu - ki bu olay gerçek hayatta Ernest Hemingway'in başına gelmiştir- söyler. Rory için hayat artık bir kabustur. Kendisiyle büyük hesaplaşmalar içinde boğulurken gerçeği söylediği karısıyla da yolları ayrılır.

Hikaye içinde hikaye olan filmde, yukarıda yaşananlar aslında Dennis Quaid’ın canlandırdığı Clay Hammond 'ın çok satan kitabının konusudur. Ünlü yazarın gizemli okuru, çok net anlayamadığım bir sonla her iki kitabı da birbirine bağlar. Aslında Rory Jansen, Clay Harmond'mudur?
Jeremy Irons'un canlandırdığı, zorluklarla dolu hayat hikayesini kaleme aldığı kitabı karısı tarafından kaybedilen yazar karakteri,  filmi izlenmeye değer kılıyor. Bradley Cooper, genç yazar rolünde dramada da aranılan bir oyuncu olduğunu kanıtlamış. Bir zamanların sempatik aktörü Dennis Quaid'a ise ne olduğunu tam olarak anlayamadım. Canlandırdığı karakterden dolayı mı bilmiyorum adam resmen evrim geçirmiş; bir çirkinlik, bir şeytanilik gelmiş üzerine... 
Sinemalarda kaçırdığım filmi DVD'cimin "çok beğeniyorlar abla" yorumuyla aldım... Kitapları, okumayı, yazmayı seviyorsanız olay örgüsü mükemmel olan bu filmi kaçırmayın derim. 

1 Temmuz 2013

Dönüş- Ayşe Kulin


Ayşe Kulin'in "Gizli Anların Yolcusu" ve  "Bora'nın Kitabı" nı takip eden üçüncü kitabı "Dönüş" 'te hikayeyi bu kez İlhami'nin karısı Eda ve kızı Derya'nın ağzından dinleriz. O iç burkucu olayın üzerinden yaklaşık iki sene geçmiştir. Eda, Bora'nın ölümünü takiben şokta olan kızı Derya'yı da alarak İngiltere'deki yakın bir arkadaşının yanına sığınır. Derya'ya, babasının bir başka kadını sevdiğini ve onları terk ettiğini söyler... Gerçeklerle kendi de yüzleşemeyecek durumdadır. İngiltere'de bir başka adamla evlenir. Derya da hem okuluna devam etmekte hem de sanatsal sergilerle ilgilenmektedir. Herkes kendine yeni bir yol çizmişken Eda'nın sakladığı İlhami'den gelen mektuplar Derya'yı Türkiye'ye babasını bulmaya yönlendirir. İlhami, Bora'yı ve akabinde ailesini kaybetmenin hüznüyle dünyadan elini eteğini çekip Ege'nin bir dağ köyünde şarap üretimi yapmaktadır. Bora'nın en yakın dostu da onun yanındadır artık. Derya, zor da olsa gerçeklerle yüzleşir, olayları sindirerek kabullenir ancak annesini affetmek sandığı kadar kolay olmayacaktır. Annesi son anlarında onun varlığını hissedebilecek midir? 
 12 saat içinde, göz yaşları eşliğide biten bir Ayşe Kulin romanı... Yazar ya da kitabevi bu kez bir devam kitap yazdığını bizden gizledi... Benim için tam bir sürpriz oldu, üçüncü kitabı beklerken, tamamen farklı bir kitap aldığımı düşünüp tanıdık kahramanlarla karşılaşmak beni çok memnun etti. Ama umarım bu son kitaptır. Çünkü tadı damağımda kaldı ve böyle olması çok güzel...