18 Ağustos 2014

Kış Uykusu

Nuri Bilge Ceylan'ın 2014 Cannes Film Festivalinde "en iyi film" ödülüne layık görülen "Kış Uykusu" filmini tek kelimeyle çok beğendim... Eşi Ebru Ceylan, filmin oluşum aşamasında NBC ile çok kavga ettiklerini, bunun sonucunda da iyi bir iş çıkardıklarını söylemiş. Bence haklı; bizim de eşimle en iyi kotardığımız işler, projesi ve uygulaması sırasında en çok tartıştığımız, tansiyonumuzu yükselten işler.
Filmin ana karakteri Aydın (Haluk Bilginer), İstanbul'daki tiyatroculuk yıllarının ardından tasını tarağını toplayıp Ürgüp'e yerleşir ve bir otel işletmeye başlar. Kendinden yaşça küçük ve ekonomik özgürlüğü olmayan karısı Nihal (Melisa Sözen) ile aralarındaki ilişki oldukça monotonlaşmıştır. Aydın, yerel bir gazetede entel yazılar yazmakta, Nihal ise hayır işleri ve toplantıları ile kendini iyi hissetme çabasındadır. Aydın'ın kız kardeşi Necla (Demet Akbağ) eşinden boşandıktan sonra otelde yaşamaya başlamıştır ve yıkıcı eleştirileri ile Aydın'ı çıldırtmaktadır. Nitekim çenesini tutamayan Aydın, filmin ilk yarısının sonunda Necla'yı küstürür. 
Aydın, Nihal ve Necla, Ürgüp'te adeta bir Çehov eserindeki tekdüzelikte bir hayat sürerler. Sanki tek yaptıkları iş, hayatı tüketmeye çalışmaktır...
Filmi destekleyen ve renklendiren ise ikincil roldeki karakterler... Aydın Bey'in has adamı Hidayet (Ayberk Pekcan) , köyün imamı iyi niyetli Hamdi (Serhat Mustafa Kılıç), imamın kardeşi ve aynı zamanda belalı kiracı İsmail (Nejat İşler), köy öğretmeni Levent (Nadir Sarıbacak) ve diğer yan rollerdeki tüm karakterler adeta gerçek gibiler. Özellikler Serhat Mustafa Kılıç, vücut dilini, mimiklerini kullanarak çok başarılı bir imam karakteri oluşturmuş.
Aydın, Ürgüp'te yaşarken aslında buradaki insanlara ve hayata oldukça yabancı kalmakta, kendini, fikren, madden herkesten üstün tutarken etrafındakileri gizli gizli küçümsemekten kendini alıkoyamamaktadır. Köşe yazılarında dahi çevresiyle ilgili yaptığı eleştiriler ön plandadır. 
Nihal ve Necla ile Aydın arasındaki çekişmeler sürüp giderken ne Aydın yaşadıklarını terk edip gidebilir, ne de karısının gitmesine seyirci kalabilir. En iyisi, yeni uğraşlarla sıkıcı hayatlara biraz daha yaşanabilirlik katmayı başarmaya çalışmaktır.
Nuri Bilge Ceylan, bu kez gerçekten izlenilebilir olmayı başarmış. Yönetmenin fotoğrafçılık yönünün ağır basmasıyla mükemmel doğal görüntüler, ana ve yan rollerdeki mükemmel kast, iyi senaryo ve konuşan, kendini dinleten ve hiç susmayan karakterler, film 3 saat daha sürse izlenilebilir etkisi yaratıyor.



17 Ağustos 2014

Aynadaki Ben - Stephanie Lehmann


Uzun zamandır bu kadar keyifli bir kitap okumamıştım.
 Amanda, NewYork'ta vintage kıyafet mağazası olan, otuzlu yaşlarında yalnız yaşayan bir kadındır. Bir gün, ikinci el kıyafetlerini almaya gittiği yaşlı ve hasta bir kadının eşyaları arasında bir günlük bulur. Günlük, 1900'lü yılların başında NewYork'ta yalnız yaşam mücadelesi veren Olive isimli bir genç kadın hakkındadır. Amanda, büyük bir merakla Olive'in yaşadıklarını okurken biz de o yılların NewYork'unda kadın olmanın zorluklarını görürüz. Kadının seçme ve seçilme özgürlüğü olmadığı gibi, yanlarında 1. dereceden akraba oldukları bir erkek olmadan otellere ve lokantalara dahi alınmamaktadır. O yıllarda çalışan ve yalnız kadına iyi gözle bakılmaz. Kadınlar mağazalarda çok cüzi miktarda bir ücretle çalışabilirler. 

Amanda ise günümüz Amerika'sında uzatmalı ve evli sevgilisinden kurtulma yollarını ararken kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğrenir. Olive'in yaşadıkları ona güç ve cesaret verir. Olive, Amanda ve yaşlı kadının hayatları 100 yıllık dönem içinde kesişir ve birbirlerini etkiler...
Kitabın en ilgi çekici kısmı da Amanda'nın yaptığı iş nedeniyle Amerikan moda tarihine ve vintage kıyafetlere dikkat çekmesi... İlk işim moda tarihini incelemek oldu...



Bu da Olive'in günlüğünün geçtiği yılların modası



Astor Place Vintage



15 Ağustos 2014

Kont Dracula Balesi

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından, 2008’den bu yana, iki yılda bir gerçekleştirilen 4. Uluslararası İstanbul Bale Yarışması ve Festivali'nin  açılışında , Zorlu Center PSM'de, Türkiye’nin ilk korku balesi olan “Kont Dracula Balesi”'ni izledik .2013-2014 sanat sezonunda Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından Dünya Prömiyeri yapan Kont Dracula balesi, sezon boyunca kapalı gişe oynamış... Biz İstanbul seyircisi tarafından da ilgi ve beğeniyle izlendi...
Romen, fantastşk Kont Dracula karakterinin ele alındığı balenin müzüğü ve librettosu, kendisi de Romen olan şef Bujor Hoinic'e, kareografisi Nugzar ve Medeia Magalashvili'ye ait...
Burada öyküden bahsetmeye gerek yok sanırım... 
İnsan kanıyla beslenen Lord Dracula ve arkadaşları, Kont'un takıntı yaparak kaçırttığı, hancının kızı, Kont'la ilgili bilimsel araştırmalar peşindeki bilim adamı ve en sonunda ısırdığı kızı elde eden Dracula...
"Dracula always wins..."
Çok keyifle ve hayranlıkla izledim. Bugüne kadar gördüğüm en başarılı bale...




Gölgeler ve Hayaller Şehrinde - Murat Gülsoy



Daha önce öykü ve yaratıcı yazarlık kitaplarıyla beğendiğim Murat Gülsoy'un okuduğum ilk romanı "Gölgeler ve Hayaller Şehrinde"...
 Bu romanın baş rolünde II. Meşrutiyetin ilanı zamanındaki İstanbul var. Kahramanımız Fuat, Türk bir baba ile Fransız bir annenin gayri-meşru çocuğudur. Gazeteci olan Fuat, ünlü bir Fransız gazetesi tarafından dönemin İstanbul'u hakkında haberler toplamak için gönderilir. Çocukluğu Türkiye'de geçen Fuat, daha sonra annesi ve ablası Feride ile birlikte Fransa'ya dönmüştür. Fransızlara göre Türkler barbardır; yarı Türk olan Fuat ise yarı barbar sayılmaktadır. Bu kompleksi kitabın birçok bölümünde hissederiz. Fransa'da Fuat, Franck'tır ve İstanbul'da dahi kendini Fuat olarak tanıtmaya cesaret etmesi zaman alacaktır.
"Gölgeler ve Hayaller Şehrinde" mektuplardan oluşan bir kitap. Fuat, Fransa'da bir sanatoryumda olan en yakın arkadaşı Alex'e yaşadıklarını günlük-mektup olarak aktarır. Alex'e düzenli olarak mektuplar yazmaya devam eden Fuat, kaybolmaya karşı önlem olarak mektupları postalamadan önce bir deftere kopyalamıştır. Yıllar sonra genç bir avukat bu defteri bir eskicide bulur ve iş edinip mektupları Fransızcadan Türkçeye çevirir. Romanın aslı, bu çeviridir. 
Fuat'ın hiç tanımadığı babası, gerçek bir tarihi karakter olan Türk asker, yazar ve düşünürü Beşir Fuad'tır. Hugo ve Voltaire ile ilgili inceleme kitaplarıyla tanınan Beşir Fuad, annesinin delirmesinden sonra girdiği bunalım ve korkunç intiharıyla ses getirmiştir. Beşir Fuad, annesi gibi delirme korkusuyla bileklerini kesmiş ve ölümüne kadarki yaşadıklarını an be an kaleme almıştır. Ahmet Mithat Efendi, Beşir Fuad ile ilgili biyografik bir kitap yazmıştır. Kitabın sonlarına doğru, babasının hazin hikayesini öğrenen Fuat'ı da aynı korkular ve hezeyanlar saracaktır.


Fuat, fotoğrafçı Marcel ile yaptığı Fransa-İstanbul gemi seyahatinde, Osmanlı Prensi Sabahattin ile tanışır. Prens Sabahattin de dönemin Osmanlı Devletinin bir diğer tarihi karakteridir. Sultan Abdülmecit'in kızı Seniha Sultan'ın oğlu olan Prens Sabahattin, yıllarca Paris'te yaşamış ve II. Meşrutiyetin ilanı ile beraber, yönetimde söz sahibi olabilmek için İstanbul'a gelmiştir. Padişaha karşı fikirleriyle tehdit oluşturan Prens, daha sonra tekrar sürgüne yollanmıştır.
Fuat ve Marcel, tanıştıkları ve dost oldukları, İstanbul'da yaşayan maceracı zengin İngiliz Charles, avanesi Margaret ve Evelyn ile birlikte şehrin keyfini sürerken, İstanbul'un tarihi hikayelerini kaleme almaya çalışırlar. Romanda aralara serpiştirilen bu tarz öyküler, keyifli -es'ler verdirir. 
"Gölgeler ve Hayaller Şehrinde", oldukça başarılı bir kitap... Tarihi İstanbul hikayeleri, başarı ile romana monte edilmiş gerçek karakterler, Fuat'ın yaşadığı doğu-batı uçurumu, melezlik sıkıntıları, mekan olarak  "hasta" İstanbul ve yarattığı hasta ruhlu karakterler... Ben biraz karmaşık anlatmış veya anlatamamış olabilirim; o yüzden siz mutlaka okuyun...








10 Ağustos 2014

Fransa 2014

Fransa'nın Güneyine biraz denize girmek niyetiyle giderken yolumuz yine Paris'e düştü... Yazın Paris'te olmak güzelmiş...

HER GELDİĞİMDE...

MUZE D'ORSAY (ESKİ GAR BİNASI)








MİDYELERİN EN GÜZELİ -LEON DE BRUXELLES