25 Mart 2015

8 Saniye


"Rüyalarımız, unuttuğumuz ya da yok saydığımız olayların hatırasıdır. Genişlemekte olan ruhlarımızın aynasıdır." 
Güneş, galaksi içinde bir tam dönüşünü 255 milyon yılda tamamlar... 70-80 yıllık bir insan ömrü, bu süre içinde 8 saniyeye tekamül eder... 8 saniyelik hayatımızda, bize de "affetmek" düşer... 
Ömer Faruk Sorak'ın yönettiği, senaryosu Esra İnal'ın gerçek hayatta yaşadıklarından yola çıkılarak Esra İnal ve Nuran Evren Şit tarafından yazılan "8 Saniye" filminin son cümlesinde "önce kendinizi affedin; sonra, bu salondan çıkarken herkes en azından bir kişiyi affetsin" diyor. Gerçekten de ilk reiki eğitimimi aldığımda "affetme" seansı bende çok iz bırakmıştı. Hocamız, "şimdi gözlerinizi kapatın ve hayatınızdaki önemli birini düşünün ve onu affedin" dediğinde ilk düşündüğüm kişi anneannem olmuştu ve onu can-ı gönülden affederken deli gibi ağlamaya başlamıştım ve bu duruma en çok da ben şaşırmıştım...



Türk-Alman ortak yapımı filmde, Esra İnal, yaşadıklarını hem anlatıyor hem de başarıyla canlandırıyor. Çocukluğundan itibaren rüyaları ve korkularıyla yaşamaya çalışan Esra, erkek egemen toplumda, önce babasına, sonra eniştesine, sonra eşine emanet ediliyor. Sözünü budaktan esirgemeyen Esra ise anca aynada kendisiyle konuşurken " bundan sonra sen bana emanetsin, Son nefesime kadar sana ben bakacağım..." dedikten sonra kendisiyle barışıyor. Berlin doğumlu Esra, hayatı sonuna kadar, istediği gibi ve özgürce yaşamaya çalışırken zaman zaman hayata yenik düşüp ölümü ve akıl hastanesini seçtiği anlar da oluyor. Rüyaları hayatında büyük rol oynarken zaman zaman rüya ve gerçek hayatı birbirine karıştırıyor. Tüm rüyalarının tek kahramanı erkek ise bir kitabın yazarı olarak karşısına çıkıyor. Bu kişi, dünyaca ünlü "Dört Anlaşma" kitabının yazarı Meksikalı Don Miguel Ruiz... Esra, yazarı bulup onu öğretileriyle tanışmak ve bunları başka insanlara yaymak için kalkıp Meksika'ya kadar gidiyor... 
Dört Anlaşma ise şu şekilde:
1.Anlaşma: Söz büyüdür/  Anlaşmaları bozmak
2. Anlaşma: Hiç bir şeyi kişisel almamak
3. Anlaşma: Varsayımda bulunmamak
4. Anlaşma: Yapabildiğinin en iyisini yapmak
Uzun lafın kısası; Hayattan korkmadan, yeri geldiğinde korkularınızla yüzleşerek özgürce hayatınızı yaşayın... Önce kendinizi sonra çevrenizi affedin... Hayat aslında çok kısa, size düşen bu hayatı sonuna kadar doya doya yaşamak olmalı... Esra İnal bunu gerçekleştirmiş, darısı başımıza...





24 Mart 2015

Fi - Çi / Akilah Azra Kohen

Akilah Azra Kohen'in yazdığı Fi ve Çi kitapları çok satanlar listesinden inmek bilmiyor. Yoldaki kitap Pi'nin de sabırsızlıkla piyasaya çıkması bekleniyor. Yazarın "çatlama cesareti gösteren tohumların hikayesi" olarak lanse ettiği kitaplar, farkındalıkla deneyimin içinde kaybolmak yerine korkmadan deneyime sahip olmayı anlatıyor.

Fi aslında matematikteki altın oran (1,168) Dünyadaki tüm güzellikler bu altın orana uyuyor. Tüm insanlar da ister istemez bu altın oranın peşinden koşuyor. 
Ünlü psikolog Can Manay'ın da altın orana uyumlu dansçı Duru'ya tutkuyla aşık olmasıyla başlıyor herşey... Tüm karakterler kendi içinde lanetli ama hepsi de yetenekleri ve işleri konusunda son derece başarılı... Can Manay, ülkenin en iyi ve en çok izlenen psikolojik Tv şovunu yapıyor ve son derece aranan ve başarılı bir psikolog; Duru, konservatuvarın en iyi dansçısı; sevgilisi Deniz, konservatuvarın en başarılı hocası ve çok iyi bir müzisyen; öğrencisi Ada, çok başarılı bir müzisyen ve besteci; Can Manay'ın öğrencisi Bilge, çok başarılı bir öğrenci ve zekası ile çok ön planda; tüm bunların yanında Özge, çok başarılı bir araştırmacı magazin gazetecisi; Can Manay'ın da hocası olan Eti, çok başarılı bir psikiyatrist; Özge'nin patronu çok başarılı bir iş adamı... Herkes kıskanılacak derecede çok başarılı ancak hepsinin de zaafları var... 
Fi'de Can Manay'ın güzelliğin peşinde herşeyi göze alması ve sonunda Duru'yu elde edişi konu ediliyor.
Yaşamın enerjisi anlamına galan "Çi"de ise Duru'nun pişmanlığı, Can Manay'ın takıntılı ve hastalıklı kişiliği konuya hakim. 
Tüm bunları takiben üçlemenin son kitabı Pi de benim tarafımdan da çok büyük bir merak ile bekleniyor.
Fi ve Çi kitapları doğrusu çok iyi bir reklam kampanyasıyla pazarlandı ve çok sattı. Farkındalık, enerji, içinizdeki siz gibi kavramlar günümüzde bir kitabı sattırmak için en doğru kelimeler... Doğrusu Fi, bende övüldüğü gibi bir etki yaratmadı. "Farkındalık" olayına bol bol değinilmesine rağmen ben "farkında" olunacak bir şey bulamadım. Gereğinden fazla uzun ve sıkıcı bir kitaptı ve oldukça da yüzeyseldi. Özellikle dozu aşan cinsellik bana çok itici geldi. "Beyaz dizi" türünde, aşk ve cinsellik dolu bir kitap okuyacağımı düşünmemiştim çünkü... Bunun yanı sıra, ikinci kitap Çi, bence daha iyi kotarılmış... Can Manay'ın obsesifliği ve Duru'nun pişmanlıkları çok iyi dile getirilmiş. Fi'yi okuduktan sonra, karakterlere neler oluyor diye Çi'yi bir çırpıda okuyup bitiriyor insan... Ve şu anda şaşılası bir sabırsızlıkla Pi'yi bekliyorum. 
Beklediğimi bulamasam da Kohen'in kitapları bende alışkanlık yaptı diyebilirim ...






Kocan Kadar Konuş


 Baş rolünde Ezgi Mola'nın en samimi haliyle harikalar yarattığı, Şebnem Burcuoğlu'nun aynı adlı kitabından uyarlanan "Kocan Kadar Konuş", vizyona girdiği cuma gününden beri ilgiyle izleniyor. Cumartesi akşamı Akasya ve Ckm'de tek kişilik yer bile bulamadığımız film, gişede epey güleceğe benziyor.
%100 Türk Kızımız Efsun, 30 yaşına gelmiş ve ailesiyle birlikte yaşamakta... Henüz hayatının erkeğini bulamadığı için çevresindeki herkes Efsun'a evde kalmış gözüyle bakıyor. Aile kadın ağırlıklı... İki kız kardeşi, annesi ve anneannesi, teyzesi ve henüz 20 yaşında olmasına rağmen evlenmek üzere olan kuzeni, Efsun'a taktikler vererek onu evlendirmeye niyetliler... 

İşe önce kadınsı kıyafetler ve yeni saç modeli ile başlanıyor. Efsun kız kardeşleriyle eğlenmek ve sevgili bulmak için çıktığı bir gece içkiyi fazla kaçırıyor ve hayatının erkeği, lise aşkı Sinan ( Murat Yıldırım) ile karşılaşıyor. Çılgın geçen gecenin sabahında Murat'ı evin kadınlarıyla sohbet ederken buluyor. Kadınlar can havliyle ikisinin arasını yapma peşindeler. Taktikler geri tepip Efsun'u doğallıktan uzaklaştırırken, Efsun Sinan'ın gözünde evlilik delisi bir kıza dönüşüyor. Sinan bu durumda tam gaz geri kaçarken Efsun, her şeyi göze alıp aşkının peşinden gidiyor.

Oldukça eğlenceli, Türk kızlarının ve erkeklerinin, kız ailesinin çok çok iyi analiz edildiği samimi bir film olmuş "Kocan Kadar Konuş"... Ezgi Mola o kadar iyi ve başarılı ki filmi tek başına alıp götürüyor. Gerçekten iyi vakit geçireceksiniz. Kaçırmayın...


20 Mart 2015

Sunay Akın - Moğollar



Sunay Akın ve Moğolların ikinci buluşması olan , Caddebostan Kültür Merkezi'ndeki gösteri tam 3 saat sürerken adeta bizi yerlerimize çiviledi. Anadolu Rock'ın yaratıcısı sayılan grup, Cem Karaca ve Barış Manço ile de uzun yıllar çalıştı. Çok sevdiğimiz filmlerin müzikleriyle de tanınan Moğollar'ı o gece dinlemeye doyamadık. Müziklerin aralarında Sunay Akın bize bilmediğimiz ne çok şey anlattı. Yaşar Kemal'den, Manisa Tarzanı'ndan, Nazım Hikmet'ten, Çanakkale savaşının isimsiz kahramanlarından, Kanuni'nin kanunlarından, Atatürk'ten, ülkemizin insanlarından bahsetti... 
Fonda Anadolu'dan ezgiler, kafamızda yeni yeni hikayeler, saatlerin nasıl geçtiğini anlayamadık. 
Tekrarı olursa sakın kaçırmayın...

Mucize


 Türkücülük ve oyunculuktan film yönetmenliğine geçen Mahsun Kırmızıgül'ün dördüncü filmi olan "Mucize" oldukça ses getirdi ve herkes tarafından beğenilerek izlendi. Gerçek bir olaydan esinlenilerek yazılan senaryo, 60'lı yıllarda, ülkemizin doğusundaki bir dağ köyünde geçiyor. 
Mahir öğretmenin Ege'den doğu hizmetine gönderilmesiyle başlıyor film. Köyün yolu yok, ulaşımı günler sürüyor. Mahir öğretmen köye geldiğinde görüyor ki köyün okulu da yok. Ama okuma arzusuyla dolu çocukları var. Köyün ileri gelenleriyle şehre inip okul için çalışmaları başlatıyorlar ve imece usulüyle binayı bitiriyorlar. 
Köyün bir de delisi var. Çocukların alay ettiği, itip kaktığı Aziz, muhtarın oğullarının en büyüğü. Mahir öğretmen herkesin aksine  Aziz'e insan olarak yaklaşıyor. Sonsuz bir özveriyle ona okuma yazma ve konuşma öğretiyor. Muhtarın diğer oğulları teker teker evlenirken bir tesadüf eseri Aziz'e de komşu köyün en güzel kızını almak nasip oluyor. Karı-koca çevrenin baskılarıyla köyden ayrılıyorlar. Mahir öğretmen de doğu görevi bitince memleketine dönüyor. 


Aziz rolünde, sanatçı Mert Turak'ın devleştiği, hem eğlenceli, hem acıklı, hem duygusal, hem de rahatsız edici bir film "Mucize"... 
Karşımıza çıkan bedensel ve/veya zihinsel özürlülere ister istemez rahatsızlıkla yanaşırız. "Mucize" bu bakış açımızı değiştiren, her şeyden öte "insan" olmanın faziletlerini görmemizi sağlayan bir film olmuş. Doğu'da kız isteme seansları da oldukça eğlenceli bir şekilde işlenmiş. Filmde sırıtan tek kişi Ege şivesiyle pek güzel konuştuğunu düşünen, boyalı saçları ve kaşlarıyla Karagözvari bir izlenim yaratan Mahir Öğretmen, yani Talat Bulut olmuş. O kadar iyilik sembolü olması karakteri oldukça yumuşaklaştırmış. Bu kadar başarılı bir oyuncuyu böyle başarısız bir rolde izlemek istemezdim. 
Mahsun Kırmızıgül, iyi bir şey yapma arzusuyla her filmiyle kendini geliştiriyor. Önümüzdeki zaman ne gösterir bilmem ama Kırmızıgül, türkücülükten edindiği hayranlarıyla daha çok gişe rekorları kırar diye düşünüyorum.
Not: Ben bu filmden pek keyif almadım. Aziz'in hikayeye hakim oluşu ve sürekli ön planda olması beni oldukça gerdi. Mahsun Kırmızıgül, Fellini filmleri misali seyirciyi rahatsız etmeyi son derece iyi başarmış. Filmi sonuna kadar izlemeyi herkesin içi kaldırmayabilir.

Deliduman - Emrah Serbes


"Behzat Ç." karakterinin yaratıcısı Emrah Serbes'in Gezi Olayları odaklı romanı "Deliduman", çok sevildi ve çok okundu. Bunda, romanın esas kişisi 17 yaşındaki Çağlar İyice, kankası Mikrop Cengiz ve T.C. Sinem Uzun'un, sanki yaşayan karakterlermiş gibi Twitter ve instagram hesaplarının olmasının büyük rolü var. 
Çağlar İyice, Yalova'nın Kıyıdere kasabasında yaşar. Ona göre kızkardeşi Çiğdem İyice, dünyanın en iyi Michael Jackson moonwalk dansı taklitçisidir. Bu uğurda kız kardeşini hep destekler. Çağlar, ilaç bağımlısı, psikolojik rahatsızlıkları olan annesiyle sürekli didişir, belediye başkanı olan dayısına daima küfreder. kendilerini yıllar önce terk eden sorumsuz babasını görmek dahi istemez. Çiğdem onun gözünde adeta bir ilahedir ve onu şöhrete kavuşturmak için elinden geleni yapmaktan çekinmez.
Çiğdem'in yolu şöhretin peşinde İstanbul'a kadar gider. Çağlar da peşinden İstanbul'da soluğu alır. Aylardan hazirandır ve İstanbul'un göbeği Taksim'de Gezi olayları patlak vermiştir. İki kardeş, birbirlerinden bağımsız, kendilerini olayların ortasında, "direnirken" bulurlar. 
Bol küfürlü, 17 yaşın hırçınlığı ve umarsızlığında, Çağlar'ın ağzından kaleme alınan, iki kardeşin yaşadıklarının çerçevesinde Gezi'yi anlatan en iyi romanlardan biri... Severek okuyacağınıza eminim...
"Deliduman" bana, "Little Miss Sunshine" filmini anımsattı...




16 Mart 2015

Unutma Beni - "Still Alice"


Julianne Moore'a 87. Oscar ödüllerinde "en iyi kadın oyuncu" oscarını kazandıran "Unutma Beni", genç yaşta alzheimer hastalığına yakalanan dilbilimci akademisyen Alice'in öyküsünü anlatıyor. Moore, bu rolle ayrıca Altın Küre ve Bafta ödüllerini de aldı. Orijinal ismi "Still Alice" bence çok manalı; keşke ülkemizde de "Ben hala Alice'im" gibi bir isimle gösterime girseydi. Filmin yönetmenlerinden Richard Glatzer ALS hastalığı nedeniyle, ne yazık ki kısa bir süre önce hayatını kaybetti.

Alice, iki kız ve bir erkek çocuk annesidir. Çocuklarının üçü de kendi hayatlarını kurmuştur. Alice, kampüste koşuya çıktığı bir gün yol ve yön duygusunu kaybeder. Zamanla, oynadığı kelime oyununda da zorlanmaya başlar. Bir süre sonra işini yapamaz duruma gelir. Kocası John (Alec Baldwin) ve kızlarından Lydia (Kristen Stewart) ona oldukça destek olurlar. Alice'inki ender görülen bir durumdur ve bu kadar erken yaşta yakalanılan hastalık çok daha hızlı ilerlemektedir. Alice ile yaşam oldukça zorlaşmaya başlar. John, yeni bir iş için başka bir şehre giderken Lydia, annesinin tüm bakımını üstlenir.
Film, kayda değer bir iz bırakmasa da, Julianne Moore, muhteşem oyunuyla izlenilmeye değer. Diğer oyunculuklar vasatın da altında. Rol, oscar alma zamanı gelen Moore için yazılmış, film de adeta onun için yapılmış...