4 Mayıs 2017

Nadia'ya Sözüm Var - Zana Muhsen



2000 yılında yayımlanan “Nadia’ya Sözüm Var”, 1994 senesinde yazılan “Annemi Bir Kez Daha Görebilsem” kitabının devamı… Zana Muhsen, kız kardeşinin ve kendisinin yaşadıklarından yola çıkarak yazmış kitapları…
Anneleri İngiliz olan Zana ve Nadia’nın babaları Yemenli ve iki kız 14-15 yaşlarındayken onları tatile götürme bahanesiyle alıp Yemen’e götürüyor ve çocuk gelin olarak evlendiriyor. Erkeklerin egemen olduğu bir ülkede, baskı altında yaşayıp birbiri ardına çocuk doğuruyorlar… 10 sene sonra, annelerinin yoğun çabasıyla çocuklarını geride bırakmak uğruna evlerine dönme şansını elde ediyorlar ve  Zana buna razı olup ülkesine geri dönüyor ve oğlunu geride bırakıyor. Nadia ise evlatlarını bırakamıyor.
“Nadia'ya Sözüm Var”, Zana ile annesinin Nadia’yı da kurtarmak için verdikleri 8 yıllık mücadeleyi anlatıyor. Nadia ile olan kısa görüşmelerin ve telefon konuşmalarının yürek burkan anları… Nadia, 20 senede 6 çocuklu yaşlı bir kadına dönüşmüştür. Yaşadığı hayattan kurtulmaya umudu olmadığı gibi yaşama karşı bir tutkusu da kalmamıştır. Zana ve annesi onu tekrar hayata ve yurduna döndürmeye çalışır. Bu süreçte onlara yardımcı olan gazeteciler, televizyoncular ve halktan insanlar olduğu gibi onların durumlarından faydalanmak isteyen dolandırıcılar da vardır…




Gerçek bir yazar tarafından kaleme alınmadığı için edebi değeri olmamakla beraber iç burkan gerçek hikayesiyle ilgi çeken bir kitap… Çok araştırdım ama Nadia’nın ülkesine döüp dönmediği hakkında beni tatmin eden bir cevaba ulaşamadım henüz…


A Promise to Nadia



Annem ve Hayatın Anlamı - Irvin Yalom


Irvin Yalom, “Nietzsche Ağladığında” kitabı ile hayatıma girdi ve çok sağlam bir yer edindi. Oldum olası psikolojiye meraklıyımdır. Mimar olmasaydım herhalde ikinci tercih edeceğim meslek psikologluk olurdu. Yalom da mesleği ile ilgili yaşadıklarını ve klinik notlarını güzel bir kurgusal zeka ile okuyucusuna çok iyi aktaran bir psikiyatrist yazar…

“Annem ve Hayatın Anlamı” kitabında altı öykü var. Ölümünden sonra rüyalarında gördüğü ve helalleştiği annesi, ölümcül bir kanseri olmasına rağmen hayata bağlı kalmaya devam eden Paula, ağabeyini gençken kaybeden şimdi de kanserden ölmekte olan kocasının acısını yaşayan İrene, terapistinin kendi hakkındaki düşüncelerini tesadüfen öğrenen kadın ve başka bir terapist olan Dr. Lash’in hastalarıyla arasındaki diyaloglar… Hyatın anlamını çözmenin çabasında, ölümcül bir hastalıkla mücadele eden hastalar ve onların yakın çevresinin yaşadığı deneyimler… Meraklısına tavsiye edilebilecek ilginç bir Irvin Yalom çalışması…



Momma and the Meaning of Life


Kozalar


Aylak, görgüsüz, bencil ve gösteriş meraklısı üç kadın içlerinden birinin evinde oturup laflamaktadır. 1970’li yıllarda toplumun içinde bulunduğu anarşiden ve baskıdan habersiz kendi dünyalarında sadece sahip oldukları malları, kıyafetleri ve paraları düşünürler. Birbirlerini hem acımasızca eleştirir hem de rahatça dedikodularını yaparlar. Sırtlarını kocalarına dayamışlardır ve kendi kozalarında, kendi küçük hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar… Yaşamda tek amaçları sahip olduklarıyla övünmek ve onları ellerinden kaçırmamaktır. Kapılarının ısrarla çalınmasıyla paniğe kapılırlar ve kendi kozalarında elleri kollarını bağlarlar…

Sahnede üç kadın var: Demet Evgar, Binnur Kaya ve Esra Dermancıoğlu… Üçü de absürd makyajları ve kostümleriyle ve yüksek enerjileriyle karşınızda… “Kozalar” Adalet Ağaoğlu’nun 70’li yılların başında yazdığı bir oyun. Daha önce de birkaç kere sahneye konulan eser 50 dakika ve tek perde. Bu kez yönetmen koltuğunda yine tiyatrocu bir kadın, Ayşenil Şamlıoğlu var. Ağaoğlu’nun 70’li yıllarda, zamanın sorunlarına uygun yazdığı eser, zamansız kostüm ve makyajla ve diyaloglarla zamansız bir şekilde başarıyla sahneye konuşuyor. Ben üç oyuncuyu da her zaman beğeniyle izlerim ancak Dermancıoğlu’nun baskın oyunu takdire şayan… Mutlaka izleyin…