7 Aralık 2017

Kızgın Damdaki Kedi

Geçtiğimiz hafta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nde - ki yıllardır gitmediğimi fark ettim. - "Kızgın Damdaki Kedi" oyununa gittik. Biletleri yaklaşık 1 ay evvelden almıştım ve şanssızlık bu ya gündüz işe gidemeyecek kadar hastaydım. Havada deli bir mikrop var ve kimi görsem sesi kısık yorgan döşek yatmak üzere... Yine de tiyatro aşkımız galip geldi ve tabii ki gittik...
Oyun Mam'art Tiyatro tarafından sahneleniyor. Eser Tennessee Wıllıams'ın... Oyuncular ise Dot Tiyatro'da pek çok oyunda seyrettiğimiz Tuğrul Tülek, dizilerden aşina olduğumuz ve gerçekten ne harika oyuncuymuş hayran kaldım dediğim Sezin Akbaşoğulları, yine Dot Tiyatro'da izlediğim Ünal Silver, Aliye'nin cadaloz kayın validesi olarak bildiğim Ayten Uncuoğlu, Bennur Duyucu ve Ömür Kayakırılmaz.


Kızgın Damdaki Kedi, Pulitzer ve Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ödüllerini almış bir oyun ve artık klasik bir eser haline gelmiş. 1958 yılında filme alınan eserde başrollerini Paul Newman ve Elizabeth Taylor paylaşmış. Gelelim konusuna:


Zengin bir Amerikan ailesini evindeyiz. Evin kanserden ölmekte olan yaşlı babasının son doğum günü kutlaması için tüm aile bir arada. Ailenin iki oğlu var... Brick son derece mutsuz bir evlilik yapmış ve yapamadıkları yüzünden kendine iyiden iyiye alkole vermiş. Karısı Maggie ise sadece kendilerine kalacak mirasın peşinde ve bu konuda Brick'i yönlendirmekle meşgul. Evin Avukat olan diğer oğlu ve gelin ise 5+1 çocukları ile mirastan pay alma hevesinde. Annenin ise tek yaptığı hayal dünyasında yaşamak ve her ne kadar kocası tarafından sevilmese de yuvasına sahip çıkmak. Eser aile kavramını, gizli kalmış aile içi sırları, birbirlerine söylenemeyenleri, ele alırken yazıldığı seneler için tabu özelliği taşıyan "eşcinsellik" konusunu da inceden inceye işliyor.  



Oyun sezonun dikkat çekicileri arasına girmeyi hak ediyor. Özellikle de yüksek performanslı ve iyi oyuncuları ile izlenilmeye değer bir yapım. Öyle ki oyuncular bir an bile sahneden ayrılmıyor. Ön planda dekorda Brick ve Maggie'nin yatak odasını görürken odadan çıkan oyuncular arka planda kalıp sahneyi asla terk etmiyorlar.

Hitler'in Unutulan Çocukları - Tim Tate, Ingrid Von Oelhafen


Nazi istilası ve yaptıkları soykırımlar hakkında sayısız kitap okuyup film izledim.  "Sophie'nin Seçimi", "Çizgili Pijamalı Çocuk", "Soysuzlar Çetesi", "Piyanist", "Hayat Güzeldir", "Schindler'in Listesi"... Bu konu hem içimi acıtır, hem de her izlediğim yeni filmde ve okuduğum yeni kitapta tarihin bambaşka bir sayfasına tanık olurum. "Hitler'in Unutulan Çocukları" kitabı da  bugüne değin bilmediğim bambaşka bir Nazi soykırımını öğrenmeme neden oldu: Lebensborn Projesi...

Bu bir ari ırk yaratma projesi ve Nazi Almanyası'nın ikinci adamı Heinrich Himmler’in denetiminde uygulanmış. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da erkek nüfusu çok azalmış ve doğum oranları düşmüş. Bu durumu dengelemek ve ari Alman ırkını yaşatmak ve çoğaltmak amacıyla 1935 yılından itibaren "Lebensborn" programı hayata geçirilmiş. Bu program kapsamında, evlilik dışı hamile kalan Alman kadınları, belirli evlerde bakılmış doğan çocuklar, maddi durumu iyi ailelere evlatlık verilmiş. İyi kas yapısına ve fiziksel özelliklere sahip subaylar, kadınlarla çiftleştirilerek kaliteli çocuklar dünyaya getirilmeye çalışılmış. Bununla da kalmayıp daha da ileri gidilerek Nazilerin işgali altındaki coğrafyalardaki (özellikle Slovenya ve Polonya) ari ırk özellikleri gösteren çocuklar tespit edilerek ailelerinden zorla koparılmış ve yine "yuva" adı altındaki evlerde tam bir Alman gibi yetiştirilip belirlenen iyi durumdaki Nazi yanlısı Alman ailelere evlatlık verilmiş. O dönemde tam olarak kaç çocuğun ailelerinden koparıldığı bilinmiyor. Ancak çoğu yetmişli yaşlarında Lebensborn Programı'ndan haberdar olmuş ve kimisi gerçek ailelerini bulmak için çaba sarf ederken pek çoğu da eski kimliklerine dair hiçbir belge bulamamış. 

 



Kitabımızın kahramanı ve aynı zamanda da yazarı olan Ingrid Oelhafen, kardeş bildiği ancak yine kendisi gibi başka bir aileden kaçırılan Dietmar ile bir Alman ailesinin yanında yaşamaktadır. Anne ve babası ona oldukça mesafeli davranmaktadır. Yıllar sonra, tesadüf eseri evlatlık olduğunu ve asıl adının Erika Matko olduğunu öğrenir. Gerçek kimliğinin izini hayatı boyunca sürer. Nürnberg Mahkemelerinde kendi kaçırılma olayının duruşma tutanaklarına ve pek çok belgeye ulaşır. Doğum yerini ve gerçek ailesinden kalanları bulduğunda başka bir Erika Matko ile karşılaşır. Bu kadın, yıllar önce kendi ailesine verilen başka bir bebektir. Aile, Erika'nın kendilerinden alınmasının ardından bu kimliği belirsiz bebeği bağrına basmıştır. Ingrid, hayatı hakkındaki gerçekleri öğrendiğinde artık yaşlı bir kadın olmuştur. 

Bir o kadar şaşırtıcı ve tüyler ürpertici gerçek bir hayat hikayesi... Tarihin sayfalarına gizlenmiş hikayelere meraklıysanız mutlaka okuyun derim.


Hitler's Forgotten Children