10 Mart 2017

Gölge - İsmail Güzelsoy


“Gölge”nin yazarı İsmail Güzelsoy’un 2000 yılından bu yana tam 10 romanı yayımlanmış… Yaşasın popüler kültür -ki Ayşe Arman’ın kendisiyle yaptığı röportaj olmasaydı ne kendisinden haberim olurdu ne de okurdum… İyi edebiyat ile tanışma fırsatını da kaçırırdım. “Gölge”, 19. Yy. İstanbul’unda geçen tarihimizdeki garip vakalardan etkilenen bir roman.  Romanın başında Reşat Ekrem Koçu’dan bir alıntı var:
 “Bir gün, hoca efendi bir kitapta “Maymun fuhşa âlet olur” diye bir bend okumuş, asabiyetinden ateş kesilmişti; hemen arkasına binlerce insan toplayarak Azapkapısı çarşısına gitmiş, maymuncu dükkânlarını basmış, ne kadar maymun varsa yakalatıp biçare hayvanları oradaki ağaçlara astırarak idam ettirmişti.”
İşte o maymunlardan biri olan Leylifer katliamdan kurtuluyor ve yolu canbaz olarak yetişen çocuk yaştaki kahramanımız ile kesişiyor. İkisi çok iyi dost oluyorlar ve yıllar geçtikçe ikisi canbazlıkta iyice ustalaşıp Kör Aşil Efendi’nin Der Saadet’teki tiyatrosunda sahne alıyorlar. Gösterileri Akif Efendi adlı bir doktorun ilgisini çekiyor ve ikisini de yanında işe alıyor. Akif Efendi’nin niyeti, ölümsüzlük sırlarını içeren bir kitabı ele geçirmek için zamanın saray müneccimine yardımda bulunmak ve bu iş için cambaz çocuk İsmail ve Leylifer’in becerilerinden yararlanmak…
İp canbazı roman kahramanı, sevimli yavru maymun, Dr. Frankestein’i aratmayan Hekim Akif Efendi, kumarbazlar, cıvalı zarlar, rüyabazlar, müneccimler, Der Saadet, mahyacılık, tarikatlar, Müslüman kadın sahneye çıkamadığı için kadın kılığında sahne alan erkekler, meddahlar, şeriat isteyenler, hürriyet isteyenler, arafta kalanlar hepsi “Gölge” de tarihin içinden sıyrılıp romanda yer alıyor…
Beni en çok etkileyen bölüm, ölmek üzere olan bir çocuğun “Burada olanları Allah’a anlatacağım” demesi… ve ölüm üzerine yazılmış bir gerçek…
“Geleceği bilme arzumuzun temelinde, farkına varmak istemediğimiz bir ölümsüzlük arayışı yatar. İnsan ölümden kaçabilmek için geleceği bilmek ister. Aslında üzerinde düşünmesek de yaptığımız şeylerin hepsi bu amaç içindir. Masum gibi görünen yemek yemek, iki kadeh içki içmek, bir satır kitap okumak, sevişmek, uyumak, uyanmak ve dostluk etmek; hepsinin tek bir amacı vardır.: Ölümsüzlük. Her insanın hayatı iki bölümden oluşur.: Ölüm cehaletiyle mutlu olduğu cüretkar çocukluk yılları ve ölüm bilgisiyle iğdiş edilen erişkinlik çağı.”

“Gölge” uzun zamandır okuduğum en iyi roman. Belki okurken zorlanacaksınız, belki benim gibi 1 aydır bu kitabı okumaya çalışırken beraberinde 4 kitap bitireceksiniz, belki arada okurken uykuya yenik düşeceksiniz ama inanın okuduğunuza pişman olmayacaksınız…




7 Mart 2017

Kafamda Bir Tuhaflık / Orhan Pamuk


1960'larda Beyşehir'den İstanbul'a ilk göç eden ailelerden biri… Kültepe ve Duttepe adlı iki İstanbul mahallesi… Bu arsa benimdir diye çitle çevrilip bir gecede üzerine ev dikip o yerin sahibi olunan yıllar… Mevlut ve ailesi de böyle bir gecekondu sahibidirler…Mevlut babasının yanına 1969 yılında henüz 12 yaşındayken gelir ve artık İstanbul’lu olur…
Yıllar sonra Mevlut, amcasının oğlu Korkut’un düğününde gördüğü ve sadece bir an göz göze geldiği gelinin küçük kız kardeşine aşık olur ve 3 yıl boyunca ona mektup yazar. Günü gelince kızı köyden kaçırır ve bir sürprizle karşılaşır. Aslında aşık olduğu kızı değil ablasını kaçırmıştır. Mevlut bu büyük yanlışlığa rağmen kaderinin bu olduğunu düşünür ve daha çirkin olan Rayiha ile evlenir ve yıllarca evli kalır. Tüm bu karışıklığın arkasında aslında Rahiya’yı kaçırmasına yardımcı olan ancak küçük kız kardeş Samiha’ya göz koyduğu için bu olayı tezgahlayan amca oğlu Süleyman vardır. Mevlut karısı Rayiha ve doğan çocukları ile kendince mutlu da olur. 1969 ve 2012 yılları arasında, kırk yıl boyunca İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği, bozacılık gibi işler yapar. Arka fonda ise İstanbul sürekli değişim göstermektedir; Sokaklar çeşit çeşit insanla dolar, ülke çeşitli ekonomik ve siyasi çalkantılardan geçer, Anadolu’dan gelenler zengin olup pek çok konuda söz sahibi olur, şehrin büyük bölümü yıkılıp “kentsel dönüşüm” senaryosu altında yeniden inşa edilir ve yeni rant alanları oluşturulur…
Her kitabını takdir ederek okuduğum Pamuk, “Kafamda Bir Tuhaflık” ta bozacı Mevlüt Karataş’ın yaşam hikayesi ile beraber 1960’lardan 2012’ye İstanbul’un yaşadığı kentsel ve toplumsal değişimi anlatmakta… Bunu da oryantelist bir anlayışla bozacılık ve yoğurtçuluk gibi meslekleri kullanarak ve –huyu olduğu şekilde- aynı şeyleri tekrar tekrar vurgulayarak oldukça başarılı bir şekilde gerçekleştiriyor. Mevlut aslında hiçbir özelliği olmayan son derece silik bir roman kahramanı ancak arkasında o kadar gerçekçi ve gizli bir kahraman var ki o da kitabı okunur kılıyor. Kim mi bu kahraman? Tabii ki İSTANBUL…





Aşk Başka Evde / Sinan Akyüz

Genellikle aşk romanlarıyla tanınan gazeteci ve yazar Sinan Akyüz’ün ilk okuduğum kitabı Aşk Başka Evde… Blogu takip edenler bilirler pek popüler kitapları okumayı tercih etmediğimi. Ama arada çeşitlilik de önemli… Onu asla okumam, ay bu ne gibi söylemler bana göre değil… Bir kere okuyup değerlendirmeden karar vermem.
Kitabın konusu ise bir arkadaş çevresi içinde geçiyor. Eylül, Sevil ve Fadiş çok iyi üç arkadaş. Fadiş, ölümcül bir hastalığın pençesinde ve bunu mümkün olduğu kadar çevresinden saklamaya çalışıyor. Eylül ise evli bir erkeğe aşık oluyor ve sevdiği adam uğruna bir metres olarak yaşamayı göze alıyor. Kitap “ikinci kadın” olgusuna tuhaf bir açıdan bakıyor. Bu durum o kadar doğal bir şeymiş gibi ele alınmış ki Eylül’ün aşık olduğu Saruhan’dan, onun erkek egemen taleplerinden ve bunların hepsinin Eylül tarafından kabul edilmesinden mideniz bulanıyor. Bu arada bir de aldatılan eş Asuman ile Eylül’ün, Fadiş’in ölümüyle yakınlaşma durumları da her şeye tuz-biber oluyor.
Tüm bu konunun yanı sıra, aşk profesörü Kürşat’ın radyo programlarına katılan insanların hikayeleri kitaba renk katmış diyebilirim. Kürşat’ın aşkı yorumlayış biçimi ve araya serpiştirilen şiirler sanırım kitaba daha bir "aşk böcüğü" formatı vermek için kullanılmış.
Vallahi ne yalan söyleyeyim ben kitabı hiç beğenmedim. Bu ilk kitaptan sonra da bir daha zorunlu kalmadıkça Sinan Akyüz kitabı okuyacağımı sanmıyorum.